alexander supertramp...christopher mcccandles'ın yaban hayatına atıldığında geçmişine ait bütün izleri yıkmak için kullandığı isim. bir film ne kadar gerçek olabilir? ne kadar bütün damarlarınızda hissedebilirsiniz bir insanın yaşadığını...işte öyle bi film, filmden sonra bütün eşyalarımı alıp alaskaya gitmek istedim, kaçmak istedim bütün olanlardan, istanbul'dan. filmin ana karakteri christopher mccandles çok başarılı bi öğrenci herşeyden önce, ailesi varlıklı, dışarıdan bakıldığında her şey yolunda ama aslında herşeyin yapmacık olmasından çok rahatsız chris. paranın insanlara yaptıklarından, teknolojinin insanlara getirdiği zararlardan, çevresindeki iki yüzlülerden hepsinden çok sıkılmış. çok iyi bi insan ayrıca... evinden ayrılırken bütün parasını bi zarfa koyup şu cümleleri kuruyo 'bu parayla açları doyurun'. filmin bi yerinde wayne le konuşurken kullandığı cümle aslında herşeyi özetliyo 'neyi anlamıyorum biliyo musun? insanların neden birbirlerine bu kadar sık ve çok kötülük yaptıklarını, bu hastalıklı toplumdan, bu insanlardan her gün daha çok nefret ediyorum sonrasında öksürük nöbetleri eşliğinde society man society...' hala yazarken bile yaşıyorum cümleleri. sonrasında 2 yıl boyunca alaska sihirli otobüste pirinçle yaşanan sefalete rağmen film boyunca chrisin aslında ne kadar mutlu olduğunu anlatan gözleri... her şey net, hissedebiliyosunuz. chris insanı seviyo ama doğayı ondan daha çok seviyor. kelimelerle anlatılcak bir film olduğunu düşünmüyorum eğer biraz vaktiniz varsa kesinlikle izlenilmesi gereken filmler arasında bence.
filmin başındaki şiirde lord byran'dan;
ücra ormanlarda bir haz vardır,
ıssız kıyılarda mest olurum...
kimsenin rahatsız etmediği bir çevre vardır
derin denizlerde ve uğultusunda,
bir şarkı vardır
insanı daha az sevmem,
ama doğayı ondan çok severim...