bir öğretmen için de zor geçen zaman dilimidir bu toplantılar.
bir öğrenci var ki ders çalışmıyor, anlatılanları anlamaya kapasitesi bile yok, tek kelimeyle ablak birisi.
veli toplantısı oluyor, velisi geliyor... öğretmen bu insanın karşısına geçipte ''senin çocuğun bir gerizekalı bence sen onu bu okuldan al zihinsel engelliler okuluna gönder'' diyemez. veli her şeyden habersiz sorar ''hocam benim çocuğumun durumu nasıl''diye. işte o anda öğretmen poposundan akıtmaya başlar terleri.
zira ortada bazı gerçekler olsa da bir insana onun çocuğuyla ilgili böyle şeyler söylemek mümkünatsızdır.
düşünsenize, o insanlar senin ''gerizekalı yav bu çocuk''dediğin insanın anne-babası. o anne- baba o çocuğun bebekliğinde deli divane olmuşlar etrafında, ilk konuşmasında mutluluktan çıldırmışlar, ilk gülümsemesinde şehri bayram yerine çevirmişler, üzerine titremişler, kalasik tabirlerle yememiş yedirmişler, her fedakarlığı o çocuk için yapmışlardır.
bir öğretmen olarak bunun bilincede ki insan diyemez bir türlü gerçekleri. yalan söyler, anne-babanın duymak istediklerini söyler ''zeki ama çalışmıyor''.
biz insanların aşırı duygusal yapısı ve gerçeklerle yüzleşme yetimizin olmayışı işte bu veli toplantılarından itibaren hayatımızı karartan birer unsur olmuştur.
sırf hayata bakış açımızın nemli gözlerle oluşu yüzünden, olmayacak şeyleri oldurmuşuz, zorlamışız sevdiklerimizi bir yerlere gelsinler diye ve işin kötüsü haketmeyeni haketmediği yere zorla koymuşuz sırf ''evladımız'' diye.
kendi ellerimizle feda etmişiz hem çocuğumuzu hem de çocuğumuz uğruna toplumumuzu. zorla doktor yapmışız, hastahanelerde onlarca bebek ölümü olmuş; zorla avukat yapmışsız çek senet kırarak para kazanmış; zorla öğretmen yapmışız yalan söylemiş tüm velilere...
kimini de zorla ev kadını yapmışız belki de kurtarabilecekken türkiye'yi.