Askerden gelince turizm mezunu olmam sebebiyle Gebze'de 100 odalı bir business otelde resepsiyon görevlisi olarak çalışmaya başlamıştım. 1 sene olmadı beni ön büro amiri yaptılar. Ara ara deske çıkıp personeli dinlendiriyordum. Şans bu ya, o sıra deskteyim, kapıdan annesi ile birlikte Anya geldi. Kızıla çalan saçları, yemyeşil gözleri ile, uzun zamandır taşlaşmış kalbimi, kafesinden kurtulan bir güvercin edasıyla canlandırdı. Aha dedim Teoman, işte sana aşk. Register formunu kasten anyanın önüne koydum. Tüm bilgileri doldurdu, telefon numarası dahil:) 10 gün sonra onu ve annesini Ayasofya müzesine götürdüm, haftasonlarını birlikte geçirmeye başladık.
Tam 1.5 sene geçirdik Anya ile.
Ona göre herşey hoştu.
Bazen aç bazen susuzum razıysan gel benimle sorusuna evet diyecek haldeydi.
Bana göre olmazdı ama.
Olmadı da zaten.
Bazen bu kadar güzel bir kadını nasıl reddettim diye kendime sormuyor da değilim.
O kadar kadınla uyudum, annemden sonra üstümü örten tek kadın Anya'ydı.
Hakkını vermek gerekir, muazzam bir karakteri vardı.
Gitmem için izin verdi bana, üzüleceğim dedi, ama güçlüyüm. Yelkenimi yeni bir ufka açacağım ama kalbimde bir yerde daima olacaksın, unutma dedi.
Seni anlıyorum dedi, adetleriniz çok saçma ama anlıyorum dedi.
Acıyı sırtına aldı Anya.
Oysa kelebek kadar hafifti.
Acıyı nasıl taşıdı bilmiyorum.
Stalingrad ruhu vardı üstünde, öldü geçit vermedi.
Çok kadınla uyudum, Anya başkaydı.
Umarım mutludur, umarım çocukları vardır.
Hayatta her zaman her top boş kaleye de olsa gol olmuyor.
işte bunlar hep hatıra..