Nepotizm (Sağ-sol, muhalefet iktidar fark etmeksizin birçok kesimde var bu, adam eşini dostunu çalıştırmayacağını söylüyor bir bakıyorsun baldızı çalışıyor), uzun vadeli olarak ülkenin ve vatandaşın kazanç elde etmesi düşüncesi yerine günü kurtarma, seçimi garanti altına alma ve birtakım insanların çıkarını sağlama düşüncesi (adam kayırma konusunda da demiş olduğum üzere bu zihniyet x şahsı, y partisi ile sınırlı değil. Ne yazık ki bu neredeyse her parti içinde görülüyor. Robert Michels'in Alman sosyal demokrat partisi üzerine yaptığı incelemeler sonucu ortaya attığı "oligarşinin tunç yasası" birçok dernek, vakıf ve parti için geçerli. Demokrasiyi savunan insanlar parti içinde diktacı konum alıyor. Zamanında Ahmet Taner Kışlalı bu konu üzerine yazıp çizmiş zaten. Dileyen okusun efendim.), "Biraz da kaymağından biz yiyelim" kafası, partizanlık-fanatizm, bilim ve eğitimden çok dine yatırım yapılması, değerli enerjinin boş-kısır döngü tartışmalara harcanması (yüzümüzü geleceğe dönmek yerine ne yapıyoruz geçmişe ve geçmişte kalması gereken sığ tartışmalara önem atfediyoruz. Kimin ne şekilde giyineceğini tartışıyoruz hala. Ne kadar da üzücü bir şey.), başarıyı kendi hanemize yazıp başarısızlığımızın faturasını da dış güçlere ve muhalefete kesmek.
Eğitim sistemi dememe gerek yok sanırım. Bunu küçük çocuklar bile biliyor yani. Her ile üniversite açmak, önüne gelenin profesör vesaire olması (adam Nuh döneminde drone, telefon vardı vesaire diyor ve bu adam da akademisyen üstelik, Erector'un kahvesindeki dayılardan biri dese tamam da) diye birçok şey saysak Manas destanı çıkar, evet.