Üzerine mavi önlüğünü giymeden önce kafasına beyaz örgü takkesini takabilmiş ben,
Huşuyu ne olduğunu bilmediği günlerde tatmış farkına yıllar sonra varmış ben,
Karanlıkta yatsı namazlarını kendimden 15 yaş büyük abilerimle kılardım. O zamanlar namaz sadece karanlıkta kılınır sanıyordum, ve algılayabileceğim cevap da buydu.
Ne kadar küçük olduğumu şu diyalog ile hatırlayabiliyorum;
-abi yerde otururken neden parmağını kaldırıyorsun?
-allah derken kaldırıyorum, allah birdir der gibi.
Evet çok uzun zaman geçti üzerinden. iman ile yoğrularak büyüdüm. Sınavlarıma melekler eşliğinde girdim, allah her zaman yanımdaydı, beni korurdu, bir besmele yeterdi tüm kötülüklerin ve korkuların benden uzaklaşması için, öyle yaptım ben de. Namaz kıldım, dua ettim. Ne zaman darda kalsam, ellerimi açar dua ederdim yaradanıma.
Daha ortaokuldayken aklıma yerleşmiş bir düşünce vardı. Şehit haberlerini televizyonda görüyordum. bana öğretilen bilgilere göre şehitler cennete giderdi. Bende, askere gidene kadar olabildiğince az günah işlemeye çalışarak ve daha fazla ibadet ederek yaşamaya karar verdim. Sonrasında ise askerde vatanımı cesurca savunacak, şehit olma şerefine erişecektim. Çünkü ne kadar fazla yaşarsam o kadar çok günah işleyebileceğimi keşfetmiştim.
Şehit olarak hayatımı sonlandırdığımda ailem ile cennette buluşmayı düşünüyordum.
Ortaokulda, okuldan çıktıktan sonra birkaç arkadaş ile yol üzerindeki camide vakit namazlarını kılardık. Çoğu zaman imam ben olurdum. Bazen namazı, aramıza yeni katılan arkadaşların çocukça tavırları sebebiyle bozmak zorunda kalırdık. O günlerimizi hiçbir zaman unutmam. Sırtımızda bir dolu okul çantası ile abdest alma çabası, hele hava soğuk ise şadırvandan akan buz gibi su, ellerimiz buz keserdi. Namazdan sonra cami içersindeki sobada ısınır sohbet ederdik. Üç kişi ile başladığımız ibadet turu dönem sonunda istikrarlı sekiz kişiye çıkmıştı.
Liseye gittiğimde kendim gibi düşünen mümin arkadaşlarımı bulmam çok da zor olmadı. Tenefüslerde kızları kesmek yerine tuvalette abdest almaya çabalıyor, diğer dersin tenefüsündeyse boş bir sınıfa girip sıraları birleştiriyor üzerinde namazımızı kılıyorduk. Birimiz kapıyı sıkıca tutuyordu. Korkmuştuk her daim okul yönetiminden. Bir yıl boyunca yanımda oturan arkadaşım ateistdi. Nasıl yanıma kondu bilmiyorum. Tanıdığım ilk ateist insandı. Boş kaldığımız her zaman onunla konuşur tartışırdık. Çoğu zaman tartışmayı ben başlatırdım. Onun gibi birinin gözümün önünde ateşe gitmesini istemiyordum anlaşılan. Her seferinde tartışma askıda kalırdı, ne ben onu ikna edebilirdim, ne de o beni. bazen Tartışmamız aylak arkadaşların "maymun musun lan sen!" Gibi hazin dokundurmalarıyla bölünürdü. Ve çoğu zaman ağır hakaretlere maruz kalırdı. Ama kendinden her zaman emindi. Saygılıydı. Sonradan öğrendim, dedesi hocaymış.
çok zaman geçti...
Ve bir zaman geldi, bir gecede onlarca arkadaşımı yitirdim. Güvenim kırılmıştı ve hepsi birden bire benim için bitti.
kendime birkaç dost bırakarak geçmişimi temizledim. ve sonra, Hayatımın en önemlisi olan iki insan da gitti. Sanki kötülükler ipe dizilmişti ve birisi onları hayatımın bu döneminde bana doğru çekiyordu.
kendimi kendimle bırakma kararı almıştım,
Ve istediğim oldu. Bir başıma kalmıştım.
Ne dışarı çıkıyordum, ne insanlarla konuşuyordum. Yalnızdım. böylece düşünmeye fazlasıyla vaktim oldu;
Sevmiyordum, sevemiyordum, nefret edemiyordum, kin güdemiyordum, acı çekemiyordum, özleyemiyordum.
Birden bire kendimi getirdiğim yeri anladım, duygusuzluk! insana yaşama hazzı veren tüm duygularımdan arındırmıştım kendimi.
Sevmek, özlemek ya da başkaları, insanı başkaları için yaşama bağlayan hazlar.
Kin ve nefret en güçlü yaşamsal hazlardan bazıları.
insan yaşama bu duyguları ile tutunur, ve bu duyguları olmazsa yaşaması için tek bir nedeni kalır.
Tanrının hapsetmişliği!
Tanrı, en sert ve büyük kayalarla örmüştü hapsanemi, en soğuk demirlerden kapılar yapmıştı bana. içinden çıkılması imkansız gibi görünen muhteşem bir hapishanem vardı. güvenliydi. içine de huzur taneciklerinden serpmişti. Sen burada kalacaksın, ve inan bana burada daha mutlu olacaksın, diyordu.
oysa ben, bana yaşamsal haz veren tüm duyguların batıllığını anlamıştım. ve durmadan düşünüyor, düşünüyordum.
tanrı beni iyi hissettiriyordu, namaz huzur veriyordu, dua mükemmeldi.
tıpkı, alkol, uyuşturucu gibi.
istediğim bu değildi benim!
gerçekliğin orası olmadığını anlamaya başladığım anda, çıkış için kendimi zorlamaya başlamıştım. Gerçek olmayan tüm dünyevi düşünceleri, varedilmişlikleri yıktığım gibi; birgün, kendimi bildim bileli içersinde olduğum karanlık ve artık eskimiş, benim tarafımdan eskitilmiş hapisanemden çıkmayı başardım. Bakışlarım düşüncelerim gücüm ve kararlılığım ile eskittiğim duvarlar ben giderken ardımdan hüzün şarkıları çalıyorlardı.
Demir kapı ile vedalaşmam içimi burkuyor, anılarımı hatırlatıyordu. Usulca eğip kulağıma "gitme" diye fısıldadığını işittiğimde kalbime bir tokmakla vurulmuştu sanki. 'doonn...!'
işte gözlerimde birikmiş olan yaşlardan birkaç damla süzülmüştü yanaklarımdan, ortaokulda camide bıraktığım arkadaşlarım aklıma geldi. Soba yanı sohbetlerimiz. Tahta sıraların üzerinde ibadet ederkenki ayaklarımın acısını tekrar hissettim.
Kulaklarımda bir ağırlık, her yerim sarılmıştı, hiçbir şey duyamıyordum artık, ağır ve güzel bir koku vardı, kendimi çaresiz hissediyordum, aklım karışmıştı, gidemiyordum, ayrılamıyordum..
"essalatu hayrun minen nevm"
sabah namazlarım geldi yanı başıma, bırakma bizleri diyordu, hatıralarımızı hatırla, yıllarca sabaha varmadan bizlerle beraberdin, bizler için uyanırdın. Konuşamadım, cevap vermedim, yutkundum. Boğazım kurumuş, kavrulmuştu.
Kendime gelemiyordum, daha güçlü daha güçlü olmam gerektiğini anladım birden, uzun yıllar kaldığım bu hapishaneden böylesi bir duygusallıkla ayrılamazdım. Son bir kez baktım ve;
Ey okuma bilmeden bana öğretilen dualar dinleyin beni,
Altı yaşında kıldığım yatsı namazları orda olduğunuzu biliyorum,
Ve bıkmadan usanlamadan aldığım abdest ordusu, benim için gelmişsiniz.
Tüm fatihalarım, ondan önce gelen besmelelerim, ettehiyyatülerim.
Elime almaya, okumaya doyamadığım kitabım..
Geride kalmış hayatımın her dakikasında sizler vardınız, sizler arkadaşım sizler dostum sizler herşeyimdiniz. Rabbimle aramdaki bağ peygamberime duyduğum saygıydınız, ama birşeyi atladınız;
beni!
Gerçekliği arayan beni, sahtecilik oyunlarıyla oyalamaya çalıştınız, beni bu karanlık isli hapisanemde yaşamaya mecbur kıldınız. işte sen demir kapı, gidişimle gözyaşlarını beraber döküyoruz, üzülüyorsun, sen sabah namazlarım, en çok seni özleyeceğim. Ve fatihalarım, ayrı bir yeriniz var. Besmelelerim, sizleri unutmam kolay olmayacak. Sizler de beni unutmayın.
Unutmayın gerçek, ne güzeldir, ne çirkin. Gerçek kötü değildir, gerçek acı vermez. Gerçek duygulardan, sebep ya da sonuçlardan oluşmaz, gerçek sadece varolmuştur!
işte ben o gerçek için var olmuşum!