“hukuk” ve “mirzabeyoğlu”… ne yan yana gelebiliyor, ne de birbirinden ayrılabiliyor. bu ikisi aynı anda anıldığında, yargı paketleri ile cilâlanmaya çalışılan “hukuk devleti” imajı sönükleşiyor, sahte hukuk makyajı dökülmeye başlıyor?
-hep aynı kısır döngü; fikir olmayan yerde ahlâk oluşmaz diye bas bas bağırıyoruz yıllardır. hukuk ahlâkın pıhtılaşması… ahlâk yoksa?.. ne pıhtılaşacak. neyin pıhtılaştığı meydanda.
fikrin ne ki, onun oluşturduğu “ahlâk” ve “hukuk” olsun… özellikle “sosyal ve siyasî” meseleler söz konusu olduğunda, adeta ‘kim daha ahlaksızsa o kazansın’ der gibi bir yarış.
yarış da değil, itiş kakış.
bu dilden anlayan bir allah’ın kulu da çıkıp; “iyi, doğru, güzel nedir ve onun adına neyi, hangi ahlâkı teklif ediyorsun?” demiyor.
tabii bunu sormak “sistem” ve “dünya görüşü” mevzunu anlamayı gerektiriyor.''
''şükrü sak- mirzabeyoğlu ile zindan konuşmaları''