Şeriat: "kanunlar" demektir. Cenâb-ı Hakk’ın biri irade sıfatından, diğeri kelâm sıfatından gelen iki ayrı kanunu vardır. Bunların her ikisinde de itaat edenler mükâfat görürler, isyan edenler ise cezalarını çekerler.
Kelâm sıfatından gelen kanunlar ilâhî kitaplarda yer almıştır. Son ilâhî kitap olan Kur’ân-ı Kerimin bütün hükümleri şeriatın bu birinci mânâsını ders verir. Bu hükümler insanın bilinçli fiillerinde en büyük yol göstericidir.
irade sıfatından gelen diğer şeriat ise kâinatta hüküm süren bütün kanunlardır. Bu kanunlara şeriat-ı fıtriye, tekvini şeriat, şer’i tekvini gibi isimler verilir. Tabiat kanunlarının tamamı bu şeriatın hükümleridir. Bu hükümler canlı cansız, mü’min-kâfir, insan-hayvan her varlığa uygulanır.
Bu kanunlara uyan insanlar, dinlerine ve inançlarına bakılmaksızın, bu âlemden fayda görürler, uymayanlar ise mahrumiyet çekmekle cezalarını çekerler.
Meselâ, kuvvetin zayıflığa galip gelmesi bu şeriatın bir kanunudur. Çelik kuvvetlidir, tahta ise zayıftır. Çelik kılıç ile tahta kılıç çarpıştıklarında, zafer çeliğin olacaktır.
Kelam sıfatından gelen şeriatla irade sıfatından gelen tekvinî şeriatın hükümleri bazen ortak bir noktada birleşirler. Buna örnek olarak, içki içmenin hem zararlı hem de haram olmasını verebiliriz. Yani, içki her iki şeriatla da yasaklanmıştır. Cihetleri ve cezaları ise farklıdır. içki içmek, tekvinî şeriata karşı bir isyan olması cihetiyle insanın bedenine ve aklına zarar verir. Kur’ân’da yasaklanmış olması cihetiyle de ilâhî azabı netice verir.
Sebepler, Allah’ın kanunudur. Onlara uymamak, şeriat-ı fıtriyeye karşı çıkmaktır. Bunun sonucu ise başarısızlıktır ve dünya nimetlerinden mahrumiyettir.