israil filistin sorunu

entry20 galeri
    13.
  1. Her yıl çatışmalar ve saldırılarla daha çözülmez hale gelip müslümanların klişe tepkilerle karşılık vermekten başka bir şey yapamadığı bir garip kısır döngüdür...

    israil ordusu yine Filistin’e saldırıyor ve Müslüman dünya her yıl kullandığı söylemleri, kınamaları, lanetlemeleri bu yıl da hiç değiştirmeden ve sektirmeden kullanmayı sürdürüyor.

    Aklı çalışan bir kişi bile sormuyor mu acaba, her yıl her yıl kahrolsun israil diye bağırıp çağırdığımız halde neden bu adamlar kahrolmuyor da aksine daha fazla güçleniyor diye?

    Kimsenin aklına düşünmek gelmiyor mu, biz yıllarca Filistin’i gazladık gazladık ve özgürlüklerine kavuşsunlar diye yok canlarıyla israil ile savaştırdık ama israil her geçen yıl bunlardan bir et parçası daha koparıyor, savaşmak işe yaramıyor; acaba bu sorunu çözmek için farklı bir yol mu denesek diye?

    Kimse şunu da kendine sormuyor mu mesela yav israil her yıl Gazze’ye saldırarak evleri, hastaneleri, okulları, parkları bahçeleri yıkıyor ve biz de yıkılanları yeniden inşa etmek için yardım topluyoruz ama bu herifler bizim inşa ettiklerimizi seneye yeniden yıkacak; ne anladık bu işten diye?

    Sanırım bu soruları kimse sormuyor olacak ki sürekli bu 50 küsur yıllık kısır döngünün içinde döne döne beynimiz uyuşmuş, akletme melekelerimiz iflas etmiş ve robotlaşmışız. Filistin’i savunma adı altında yaptığımız şeyleri sadece adet yerini bulsun diye yapıyor, papağan gibi tekrarladığımız sloganları da aslında inanmayarak bağırıp çağırıyoruz. Kahrolsun israil derken bunların kahrolmayacağını ve süper güçler tarafından ölesiye korunduğunu adımız gibi biliyoruz.

    Hamas’ın da düşmanlarının son teknoloji ordu gücü karşısında bir iki füzeyle iş götüremeyeceğinin, hatta sivilleri hedef alan intihar eylemleriyle haklıyken haksız duruma düşüp israil’in devlet terörünü meşrulaştırmaya kapı araladığının çok da iyi farkındayız aslında. Ama buna rağmen Filistin davasına kuş kadar fayda sağlamayacak ezberleri tekrar etmeyi sürdürüyoruz. Bu yılki israil saldırılarında da aynı şeyi yaptık. Meydanlara toplanıp bayrak yaktık, büyükelçilik binasına siyah çelenk koyduk falan… Seneye de aynı klişe tepkileri vereceğiz, masum siviller de verdikleri canla kalacaklar.

    Türk milleti ve devleti olarak bu kısır döngünün içinde boğulmaya mahkûm muyuz peki? Bence değiliz… imparatorluk geçmişini hâiz bir devlet olarak bu soruna farklı yöntemlerle yaklaştığımız hâlde bir çok şeyi değiştirebilecek potansiyelimiz yok mu aslında? Bal gibi de var… Ne yapabiliriz peki?

    Öncelikle israil-Filistin geriliminin kökü dini değil etnik sebeplere dayanmaktadır. Filistinlilerin Müslüman olmasının illa ki bu gerilimin tırmanmasında payı olmuştur fakat sorunun yegane kaynağı değildir. Eğer öyle olsa israil ordusu, Filistin’deki Hristiyan Arapları da öldürmezdi. Bu sorun esasen iki kadim etnik unsur olan Arap ve Yahudilerin, kökeni Eski Ahit’teki Samson ve Delilah hikâyesine dayanan kan davasından mütevellittir. Merak edenler internet ortamında aratıp bu deli saçması hikâyeyi okurlar. Fanatik Yahudiler, Siyonizm idealinin oluşumundan bu yana mitolojik hikayelerini gerçek kılabilmek için kendilerine vaat edilen topraklarda devlet kurmak ve Delilah’ın intikamını günümüz Araplarından almak çabasındadır. Türk devleti meseleye bu boyuttan yaklaşmalı ve bunu Müslüman-Yahudi çatışması olarak görmekten ziyade bir etnik sorun olarak kabul etmelidir. Meseleye bu şekilde bakıldığında gerilimin bir tarafı olmaktan çıkıp her iki tarafla diyaloğa girme imkânı elde edebiliriz.

    imparatorluk geçmişi olan bir devlet olduğumuzu söylemiştim. Bu yüzden söz konusu gerilime dair Türk devletine uygun düşen, Hamas mücahidi gibi dış politika yapıp Müslüman dünyanın tribünlerine oynamak değil, bir zamanlar idaresinde bulundurduğu her iki milleti aynı masaya getirip ağabeylik yaparak barıştırmaya çalışmaktır. iki ülkenin de halkı Türkiye’yi deli gibi seviyor, devletleri de öyle ya da böyle Türkiye’ye saygı duyuyor. israil devleti, ne zaman kendilerine yakınlık gösterme sinyalleri versek bayram ediyor. Çünkü Ortadoğu’da güvende olabilmek için Türkiye’ye eşşek gibi muhtaç olduklarını biliyorlar. O halde bunu bir koz olarak kullanıp diyalog kanallarını açık tutmak yerine neden çatışmanın bir tarafını sürekli dışlayarak meseleyi daha karmakarışık hale getirelim?

    Farklı yaklaşıma dair bir başka mesele de hem nalına hem mıhına vurmaktır. Evet, israil’in yıllardır Filistin’e uyguladığı devlet terörünü eleştiriyoruz ve eleştirmeliyiz. Evet, Filistin’in kritik bölgelerindeki Yahudi yerleşimi politikalarını kınıyor, karşı çıkıyoruz ve çıkmalıyız. Evet, iki taraf arasında çatışma çıktığında Filistin’de sivillerin öldürülmesini lanetliyoruz ve lanetlemeliyiz. Peki Hamas ve benzeri militan yapılanmaların karşı saldırılarında öldürdüğü israilli sivillere ne diyeceğiz? Veya Hamas başta olmak üzere islam ülkelerinin büyük çoğunluğunun israil’i haritadan silme hevesini nereye koyacağız?

    Maaleseftir ki Müslümanlar olarak bu iki sorunlu yaklaşımın, israil’in devlet terörünün varlık sebebi olduğunu anlamayacak kadar kör ufukluyuz. Batı’nın sırf Müslüman dünyadan yükselen bu şovenist seslerden ötürü israil’i ölümüne koruduğunu ve masumlaştırdığını fark edemeyecek kadar aklımızı yitirmişiz. işte Türkiye olarak bu oyunu bozabilir ve hem Filistinlilere hem israillilere ağabeylik yaparak iki tarafı da eleştirmek suretiyle bu soruna tek başımıza çözüm bulabiliriz.

    Bilge lider Aliya izzetbegovic’in dediği gibi bize tatlı yalanlar değil acı gerçeklerin fayda edeceğini idrak etmeliyiz. Müslüman dünya olarak kabul etmemiz gereken binlerce acı gerçeklerden biri de israil’in devlet olarak öyle ya da böyle Ortadoğu’da var olduğu ve varlığını sürdüreceğidir. Yok işgal ettiler, yok toprak çaldılar falan filan gibi söylemlerle ne bölgeye barış getirebiliriz, ne de Filistinlilere en ufak bir fayda sağlayabiliriz. Geçmişin hesabını tek tek tutup falanca topraklar aslında filancaya aitti dersek bu işten en kârlı çıkan biz olur, tanklarımızı Tanrı dağlarına kadar süreriz. Fakat dünya böyle bir dünya değil a dostlar.

    Müslümanlar olarak durumumuz, gücümüz, etkimiz, potansiyelimiz kabak gibi ortada. Daha kendi aramızdaki asırlık ihtilafları çözemiyor, en azından belli başlı konularda ortak hareket etmeyi beceremiyoruz. Bilimde, sanatta, teknolojide, yazılımda, ticarette; kısacası günlük hayatımızı idam ettirebilmek için lâzım olan ne varsa her şeyde “gâvur” dediklerimize dibine kadar bağlıyız. Heriflerin tek bir hamlesiyle karıştıramayacağı hiçbir Müslüman ülke yok. Bu hâlimizle israil’i haritadan silme hayalleri peşinde koşmak, ilahi komedyadan başka bir şey değildir. Kaldı ki güçlü dahi olsak, israil’i haritadan silmek gerçekçi ve insani bir hedef değildir. israil dediğin 10 milyonluk bir ülke. Bunun içinde sadece Arap düşmanı fanatik Yahudiler yok. Bu Yahudilerin Ortodoksu var mesela Yahudilerin devletleşmesi gerektiğine inanmayan. Meseleye biraz seküler temelli bakacak olursak her ülke gibi burada da solcusu var, liberali var, LGBT’cisi var, hippisi var, motor tutkunu var, aktivisti var, Filistin yanlısı olanı var, askere gitmemek için kendini sakatlayan veya ülkeden kaçanı var… Bunlar bir yana ülkede yaşayan binlerce Türk kökenli Yahudi var, Müslüman var, ülke sınırları içinde çok sayıda Osmanlı’dan kalma tarihi eser var, var oğlu var… Yani israil’i haritadan sileceğiz derken kurunun yanında o kadar yaşı yakmayı göze alıyorsun ki, bunun ne Müslümanlığınla ne Türklüğünle bağdaşır hiçbir tarafı yok.

    Uzun lafın kısası, iç sesinin yıllardır beynini kemirircesine sana fısıldadığı o gerçekleri kabul edip ezberleri bozmadan, klişeleri yıkmadan, denenmemişi denemeden bu sorunun çözümü için somut hiçbir şey yapamazsın.
    1 ...