Bu iş için öncelikle beş duyumuzu da çalıştırmak gerekecek. Önce gözünüzü açın ve ormandaki renklere ve dokulara odaklanın. Ormanın altından başlayarak başınızı yavaş yavaş yukarı kaldırıp ağaçları, onların üstündeki dalları ve yaprakları görün. Tabi bunlara bakarken sanki ilk defa görüyormuşçasına bir duygu ile bakın. Dallardaki simetrik dağılımı, yapraklardaki mükemmel dizilimi ve renklerdeki ahengi görmeye çalışın. Yaprakların rüzgârdaki salınımını gözlemleyin.
Daha sonra kulaklarınız açın ve doğadaki seslere odaklanın. Yaprakların hışırtısını, kuşların sesini, akan suyun şırıltısını duymaya çalışın. Hayal edin bitkilerle kuşların aralarında ne konuştuklarını.
Mümkünse yalın ayak yere basarak toprağı hissedin. Ayağınızın altındaki dökülen yaprakların yumuşaklığını, toprağın serinliğini hissedin.
Sonra derin bir nefes alıp ve ormandaki temiz havayı ve aromatik kokuları koklayın. Bitkilere yakınlaşın, yaprakları ve çiçekleri koklayın…
Japon araştırmacılar, orman banyosunun olumlu etkilerinden birinin de ağaçların kokusundan kaynaklandığını düşünüyor. Bitkilerden yayılan aromatik kimyasalların bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı koruma sağladığına inanıyorlar. O nedene açın kollarınızı mis gibi o özel orman kokusunu derin derin içinize çekin.
tat duyumuza da banyo yaptırmazsak olmaz elbette. Onun da bir hissesi olmalı bu banyodan. Bunun bir çam ağacının gövdesinden sızan reçineden minik bir parça alıp o aromatik reçine tadını ve kokusunu hissedin veya varsa çevrenizde bir kekik bitkisi, yapraklarından küçük bir parça alıp parmaklarınız arasında ezerek koklayın sonra da ağzınızda çiğneyerek o özel kekik aromasının tadına bakın.