900 yılında görevlilere, ormanlardaki bazı ağaçların belirli aralıklarla kesilerek ve kuru otlar ortadan kaldırılarak yangınların engellenmesi ve genişlemesinin önüne geçilmesi istenmiştir. Orman kolcuları, yani koruyucuları, dikkatli davranmaları yönünde sık sık uyarılmışlardır.
Bilhassa yaz aylarında, geçici kolcuların sayıları artırılmıştır. Köy muhtarları ve aşiret reislerine, orman memurları ve kolcularına yardımcı olmaları yönünde emirler gönderilmiştir.
Osmanlı’da, eşkıyaların da ormanları yaktıkları görülmüştür. I. Dünya Savaşı yıllarında eşkıyalar, Denizli çevresindeki dağlarda, haftalar süren çok sayıda orman yangını irtikâp etmişlerdir.
1919 yılı Mayıs ayı başlarında Rum eşkıyalar, istanbul’un Çekmeköy ilçesi dâhilindeki Ömerli Mahallesinde, Osmanlı güvenlik görevlilerini meşgul etmek için yangın çıkarmışlardır. Yine aynı dönemde bozguna uğrayan Yunan askerleri, geri çekildikleri bölgelerde tertipledikleri büyük yangınlarla, devasa boyutlardaki ormanlık alanları yok etmişlerdir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz yasal düzenlemeler çerçevesinde Osmanlı’da en büyük cezalar, kasıtlı olarak ormanları yakan kişilere verilmiştir: Mal ve mülklerine el konulmasının yanı sıra, bir de müebbet kürek cezasına çarptırılmışlardır. Ağır para ve hapis cezalarının uygulandığı da olmuştur. Ahaliye, ormanda yangına sebebiyet verenlerin, müebbet kürek cezasına çarptırılacakları sık sık hatırlatılmıştır.
Orman yangınlarıyla mücadelede hizmeti görülenler ise, madalya ve çeşitli ödüllerle mükâfatlandırılmıştır.
Dahası, Millî Mücadele döneminde bile orman yangınlarıyla ilgili meclise sunulan kanun teklifinde, Osmanlı zamanındaki kürek cezası müeyyidesi aynen yerini korumuştur.