Gidiyorsun
Takvim yapraklarında sonbaharı gösteren resimlerdeki, her iki yanı düzgün sıralanmış uzun ağaçlarla çevrilen ve aynı ağaçların sararmış yapraklarıyla örtülmüş toprak yolda; ellerin, huzur kokan o minik ellerin siyah pardösünün ceplerinde; rüzgarın yüzünü saçlarınla örtmesine izin vererek "belki ağladığını görmemem için, belki de ağlayamadığını görmemem için, kim bilir, son bir olsun dönüp bana bakmadan" ya da bakamadan, yaprakların arasına gömüp beni, gidiyorsun.
Gidiyorsun..........
Mutluluklarımızın uzun çizgiler arasında bağ oluşturan minik noktalar olduğunu unutmuşcasına, çizgilerimdeki tüm minik noktalarımı senin çizgilerine dizmeye çalıştığımı görmeyerek, görmezden gelerek, görmek istemeyerek, senin "mutsuz" geçirdiğin bir gün için hayatımda ki tüm günlerimi vereceğimi bilmezden gelerek, "mutsuzum" diyerek, "mutluluğumu" alıp, gidiyorsun.
Gidiyorsun...........
Nefes alamıyorum. Boğazım acıyor. Genzim yanıyor. Göz kapaklarımı kapatamıyorum, ellerim yaşlarımı silecek güçte değil. Nefes alamıyorum. Hayatta "tek kalır" dediğin yolda, tek yönlü biletinle, belki de başka bir elbise giymeye, en ufak bir kararsızlık olmadan adımlarında, ceplerine umutlarımı koyup, ellerime keşkelerini sıkıştırıp, kendine ait "acınla", bana "bizim" acımızı bırakıp, gidiyorsun.
Gidiyorsun..........
Yüreğinin getirdiği yoldan gelmiştin bana, aklının gösterdiği yol ile gidiyorsun benden. Seni sardığımda vücudunu kaplayan huzurla daldığın derin uykudan, zihninin acımasız kabuslarıyla sıçrayıp, olmayanları oldurmaya, "süre biter" "şans bitti" diyerek, gidiyorsun.
Gidiyorsun...........
Susun artık tamtamlar, bitmesini istediğiniz umutlar bitti, ayrılsın dediğiniz yollar ayrıldı. Susun artık tamtamlar, "O"; sizi işitmez artık, Doğma aşkımızın şahidi dolunay, dava düştü.