Bazen trenle giderken küçücük çocukların tam geçeceği yolun yanında durmuş görürsünüz.. işte bu çocuklar dehşetli hücum ve gürültüsü ve bağırmasıyla bir trenin tünel deliğinden çıkıp hücum etmesine aldırmayarak geçeceği yolda bir metre yakınlıkta duruyorlar. O tren görünüşü ve dehşetli gürültüsü ile bağırarak tehdit ettiği “Bana rastgelenlerin vay haline!” dediği halde, o mâsum çocuklar, yolunda duruyor. Mükemmel bir hürriyet ve harika bir cesaret ve kahramanlıkla, beş kuruş onun tehdidine ehemmiyet vermiyor. O dehşetli canavarımsı trenin tehditini küçümsüyor ve lisan - ı hali ile diyor: “Ey tren! Sen şimşek ve gök gürültüsü gibi bağırmanla beni korkutamazsın. Sen bir nizamın esirisin. Senin gemin, senin dizginin, seni gezdirenin elindedir. Senin bana tecavüz etmen haddin değil. Beni tahakkümün altına alamazsın. Haydi yolunda git, kumandanının izniyle yolundan geç.”
Bu mâsum çocukların yerinde iranlı Rüstem ve Herkül olsa, o acip kahramanlıklarıyla beraber, zamanda yolculuk ederek o çocuklar yerinde burada bulunduklarını farz ediniz. Onların zamanında tren olmadığı için, elbette trenin bir intizamla hareket ettiğini bilmiyor olacaklar. Birden bu tünel deliğinden, başında ateş, nefesi gök gürültüsü gibi, gözlerinde elektrik şimşekleri olduğu halde, birden çıkan trenin dehşetli tehdit hücumuyla Rüstem ve Herkül ne kadar korkacaklardı.
işte bu misalde göktaşlarının bir nizam ve emir içinde hareket ettiğini bilmeyen insan ne kadar cesur geçinirse geçinsin hep bir korku içinde olacak: Acaba o göktaşı dünyamıza çarpıp, hayat ışığımızı söndürecek mi diye? Fakat onun bir sahibi olduğunu bilen iman sahibi kişinin içi ferah olacak ve gereksiz endişelerle bu hayatı kendine zindan etmeyecektir.