"milliyetçilik, insanları doğuştan gelen, dolayısıyla kendi özgür iradesiyle belirlemedikleri bir takım kimlik özelliklerine göre tanımlar. (bu kimlik özelikleri de öyle "doğal" özellikler değildir aslında; bizzat milliyetçilik bunları kurgulayarak, propaganda ederek, destanlaştırarak, güzelleyerek insanların "kafasına kakar", insanları, toplulukları, halkları bu kimlikler temelinde ayrımlaştırır, birbirlerine "yaradılıştan" yabancı varlıklar gibi sunar, böylece düşmanlaştırır.
...
milleti/ulusu bir aile gibi, "imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kütle" olarak sunan milliyetçilik, bir ülkedeki sınıfsal-toplumsal çelişkileri, çatışan talepleri "aile içinde", "baba"nın -yani milli devletin- otoritesi altında çözmek gerektiğini düşündürtür insanlara.
...
"globalleşmeye karşı çıkmak" adına ulus-devlete sahip çıkmayı savunan perspektif, ciddi bir yanılsamadır. ulus-devletler ve onların ideolojisi olan milliyetçilik, globalleşme denen sürecin bizzat aktörleridirler, kurucu unsurlarıdır."