Zafer partisi örneğinde AB ve Türkiye´deki ırkçılığını yükselişidir.
Zafer partisi meselesine teknik olarak bakmak istiyorum. Zafer partisinin izledigi irkci siyaseti ile degil, arka plandaki stratejileri ile ilgileniyorum.
Zafer partisi kendini pazarlama açısından, diğer partilerin yapamadığı yada yapmak istemediği bir strateji izliyor. Diğer partilerin farklı sebeplerden dolayı olamadığı kadar radikal olup, insanların arasında gerçekten yoğun bir şikayet meselesi olan bir konuyu, yani mülteci konusunu, siyasi platformlara taşıyor.
Bunu yasaların elverdiği en sert ve en radikal söylemler ile yaparak, tek başına bu boşluğu popülist bir üslub ile doldurarak gündem oluyor. Hatta gündeme yön vermesini başarıyor. Küçük bir partinin gündemi belirleyebilmesi seçim barajını geçebileceğine inandırır insanları ve bu tekrar bir ivme kazandırır sözkonusu partilere.
Kitleler ve toplumların yönetilmesi, basit, sloganik, kışkırtıcı, ötekileştirici ve düşmanlaştırıcı bir siyaset yolu ile çok daha kolay gerçekleşir. Mülteci konusundaki Türkiyenin içine düştüğü çıkmaz, ve toplumun uzun yıllardır şikayetçi olması yeni bir pazar oluşturdu, ve bu oldukça büyük pazardan faydalananlar mutlaka olacaktı.
Şunu iyi anlamak lazım: Zafer partisinin uyguladığı kesinlikle stratejidir, hedefleri mülteciler değil, gündem olmaktır. Bu politikayı strateji olarak seçtikleri bariz ve diğer siyasi aktörlerin onlara cevap vererek inanılmaz güç kazandırmalarida fazlasiyla islerine gelmekte. Yeni bir kutuplaşmanın bir tarafında bulunmak, toplumun yarısını kaybetmek anlamına gelse bile, bir diğer yarısını kazanmak anlamına gelebilir.
Avrupada sağcı ırkçı faşist partilerin yükselişide aynı bu sebepten kaynaklanmaktadır. Sol partiler sorunların üstlerini ört bas etmeye çalışırken, kin ve nefret pompalayan bir siyaset ile ırkçı oluşumlar halkı galeyana getirip buralardan oy devşirmeyi başarıyorlar. Bunu engellemek isteyen Avrupa partileri, ırkçı siyaseti benimseyerek, sağcıların rüzgarını kesmeye çalışıyorlar. Günün sonunda sağcıların kendileri değil ama ırkçı talepleri iktidara sahip olabiliyor.
Bunu engellemenin tek yolu aktif bir şekilde sorunların üstüne gidip, onları görmemezlikten gelmemek. Halkın şikayetlerini ciddiye alıp, şikayetlerinin ciddiye alındığını his ettirmek. Bu sürece sivil toplumu dahil edip, topluma aktif çözümler kazandırmak için kolları sıvamak. Bunlar Avrupada oldugu gibi, Türkiyede de yapılamadı. Çok zor bir görev olsada, günü kurtarmak ile ancak ırkçıların eline koz verilmekte, ve bunu akl-ı selim kimse istemez.
Böylelikle ırkçı taleplere boyun eğmeden, ahlaklı ve insanhaklarına uygun bir siyaset ile çözümler üretilebilir. Aksi takdirde biz müslümanlar olarak nasıl AB ´de siyasete ucuz malzeme yapılıyorsak, aynı durum Suriyeli sığınmacılar için kaçınılmaz olacaktır. Bu gerginliklerden hiç bir ülke kazançlı çıkmaz, yolsuzluklar, akraba kayırmacılığı, antidemokratik uygulamalar ve her gün yeniden patlak veren skandallar ile zaman kaybedilir..