Nevizade Sokağı'ndayız, yol boyu meyhane.. Masanın altından ilknur'un elini tutuyorum.. Dördüncü kadehten sonra sayamaz oldum rakıları. Bir çingene, yanındaki masaya keman çalıp haykırıyor "Dönülmeyyz akşamıyyn ufuğuğun daiiz, vakiyyt çook geyç artık.." Elini darbukaya röntgen filminde her patlattığında gözümün önünde bi dudağı gökte bi dudağı yerde masal devleri görüyorum.. Gümm! Dev.. Güm! Lamba cini.. Güm! Haramiler..
Kocaman bir davulun üstünde küçük bir şey kırıntıları dökmüşler gibi, belki öpücük balığının yemleri onlar.. Hani onun en yalın ve sevimli hali gibi.. Gümm!.. Zıplıyor hepsi, gümm zıplıyor her şey.. ilknur'un göğüsleri kliplerdeki gibi havalanıp zıplıyor.. Uçuşup tekrar yerine düşüyor, tabaklar, yıldızlar, sigaram.. Canım yanıyor.. Sonra pıt pıt pıt.. darbukaya üç parmak darbesi vuruyor çingene.. Masalların sonunda gökten teklifsizce düşen üç elma bunlar.. Ben görüyorum, ilknur görmüyor, kimse görmüyor..
Müzik bitti.. ilknur bir şeye gülüyor.. Masanın yanı başında, tuhaf, simsiyah gözlüklü, başı sımsıkı bağlı bir kadın var.. O hep var Nevizade sokağında.. Elinde kocaman bir çerez kavanozu, sormadan, avucundaki çay bardağını kavanoza daldırıp, bardak dolusu kuruyemişi masamıza boşaltıyor.. cebimden para bulup kadına uzatıyorum.. Aklımda zamanın en acı tadı.. "Peki kaç leblebi var bunun içinde teyze" diye soruyorum.. Kadının suratını yıllar bıçaklamış, sesinde hırıl hırıl alaycı bir öfke; "Manyak mısın sen koçum?" diyor.. ilknur gülüyor, benim gözüme üç elma kaçtı, masalların kötü kalpli cadısı avucumdaki parayı yolarcasına kapıp yan masaya seğirtiyor..
Az önce bir masal bitti, kimse bilmiyor.. Öpücük balığı bir iskelede, güneş altında çırpınıyor.. ilknur'un gözlerinin işi var, benim yüreğim kovulmayı çoktan hak etmiş, boşta gezer.. Uzaklarda bir çocuk, uyuyakalmış ninesini sarsıp "Bana masal anlat" diye ağlıyor..