özal döneminde gerçekleşen iki olayı ele alınca nasıl biri olduğunu gayet iyi anlaşılır.
birinci olay körfez savaşı ve ıraklı kürtlere türkiye'nin kucak açması.
körfez savaşı boyunca özal'ın batı bloklu ülkelerle bizzat savaşa girip, saddam hüseyin'i devirme çabası içinde olduğunu herkesçe malum. dönemin başbakanı, sivil savunma bakanı, muhalefet partileri ve askeriyesi bu olaya karşı çıkmış ve türkiye ordu göndermemişti. ordu göndermedik ama geri kalan her şeyi yaptık. ırak sınırına 200 bin asker diktik, hava üslerimizi aştık, ırak devletine uygulanan ambargoyu sonuna kadar devam ettirdik, kuzey ırak'tan gelen 1 buçuk milyon kürde sınırlarımızı açtık. sonuç ne mi? pkknın omurgasını oluşturdular. bu barzani ve talabani özal'a "sen bizim babamızsın" derdi. aynı kürtler, musul'da, kerkük'te en büyük türkmen katliamlarını yapanlar aynı zamanda. özal burada kürtlüğünü sonuna kadar yapıyor. peki diğer olay ne? azerbaycan ve ermenistan meselesi.
rusya dağılıp, azerbaycan bağımsızlığını ilan etme noktasına gelince ermeniler ruslardan kalan bir kısım toprağa hakim olmak istediler. esasen rusların da işine geldi. o bölgelerde bağımsız bir azerbaycan kurulacağına, sosyalist sovyet ermenistan devleti hakim olursa elbette rusların işine geliyordu. merhum ebulfeyz elçibey'in onca çabalarına rağmen türkiye cumhuriyeti'nden giden yardımlar ancak ve ancak bm'in suriye'ye gönderdiği yardım paketleri kadardı. azerbaycan'a sırtını dönen özal'dan başkası değildi. elbette azerbaycan halkı ile türkiye'nin bağı sadece hükümet nezhinde yürümüyordu. resmi makamlardan, muhalefetten ve sivil toplum kuruluşlarından kısmen de olsa yardım aldı ama yeterli değildi. hocalı soykırımı, yanvar katliamı gibi olaylarda özal'ın da eli ermeniler ve ruslar kadar kanlıdır.