önce dünyan olur, merkezin olur, sen onun etrafında dönersin, ışık etrafında dönen çaresiz bir pervane gibi. ışığını saçar o saçmasına... lakin, cam bir fanus vardır etrafında, ezkaza sızsan içine bilirsin ki öleceksin, ama yine de bir aralık bulup içine girmek istersin içini aydınlatan ışığın... ölmek istersin ışkında. kendi karanlığında zaten ölüyorsundur, en azından aydınlık olur ölümüm diye düşünürsün. ölüm cazip gelir.
ama ne kadar çarpıp geri dönebilirsin sert fanusa? kaç sefer gücünü toplayıp tekrar tekrar uçabilirsin çevresinde?
"Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak"
mecbursun ya ona, farkında olmasın varsın... "ne çıkar" dersin.
"yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?"
değil tabii...
yine de mecbursundur ona... adını mıh gibi tutuyorsundur aklında, içini onunla ısıtıyor, rezilce bir korkuyla seviyorsundur onu, attila ilhan gibi.
ama...
"Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun."
ondandır ki, sana mecbur olduğumdan çok, seni unutmaya mecburum...