hiçbir mantığa sığmayan tek taraflı hassasiyettir. tabi ki bu hassasiyet durduk yere oluşmamıştır haklı sebepleri de vardır. ama bu genellemeler zarardan başka kapıya çıkamıyor malesef.
aynı konu üzerinde aynı cümleyi kuran iki insan türk-kürt ayrımından dolayı yıllardır birbirini yanlış anlamaya meyilli ve isteklidir. örnek verecek olursam çalıştığım şehir ulaşım, iklim, alt yapı, iş imkanları, eğitim gibi şehri yaşanabilir yapan çoğu özellikten yoksun. bu konuyla ilgili bir muhabbet açıldığında yerlisi olan bir arkadaş rahatlıkla "burada yaşanmaz, rezil bir yer, kar aylarca kalkmaz, işler torpille döner, adam gibi yolu bile yok... vs" diye yardıra yardıra devam ettirirken muhabbeti ben ağzımı açıp şehre olumsuz yorumlar yapmaya başladığımda aniden kürtleri kabul etmeyen faşist bir ayrımcıya dönüşürüm o arkadaşların gözünde.
kendi tarafımdan baktığım örneğe devam edecek olursak; beni okula bırakan arabanın sahibi sevdiğim bir abimdir. bazen çalıştığım köyden çıkarken ahbaplarını görür ve arabasına almak zorunda kalır, çamurlu ayaklarıyla kıyafetlerinin kokusuyla arabasını kirletti diye de iki gün lafını yapar adamın arkasından en ağır kelimelerle. bütün köylünün pis olmasından kötü kokmasından yakınır durur. kendi de komşu köydendir aynı zamanda. ama yılların tecrübesiyle anladım ki ben bu tarz bir konuda denk gelir de buralı biri hakkında bundan daha hafif bir yorum bile yapacak olsam -ki yapmam insanlığa yakıştırmadığımdan- yine ben faşist, ırkçı, züppe türk kızı olurum. buna, kendi üzerimden olmasa da, aynı kişilerin bana başka ayrımcılıklardan dert yanlamarında şahit oldum.
diğer taraftan bir örnek verecek olursam o da sözlükte ve üniversite hayatımda bolca rastladığım bir durumdur. muhabbet esnasında kürt-türk olup olmadığı göz önünde bulundurulmadığında gayet normal giden konuşmanın seyri ülke meselelerine kaydıkça yavaş yavaş değişir. hatta ülke meselesine kaymasına gerek yok içinde ülkeyi hatırlatan bir şey olması bile yeterlidir.
okulundan yakınırsın, parasızlıktan yakınırsın, işsizlikten yakınırsın, otobüsün geç gelmesinden yakınırsın, yol çalışmasından... böyle devam eder, istersen yakınacak onlarca şey bulursun. sokak çocukları, çocuğunu tedavi ettiremeyen anne, evsiz insanlar, ağzına kadar dolan aşevleri, eve çikolatasız ekmeksiz giden baba, ayakkabısı harap işçi, sırtında küfesi beli bükük dede... acıtır içini bunlar. bunca insani duyguyla boğulurken kendi hüznünde, isyan patlar içinde düzene karşı. belki düzen dersin, belki hükümete sayar söversin ikisininde anlamsızlığını bilerek, yaşanmaz bu ülkede lanet olsun dersin canın kadar sevsen de ülkeni...
işte tam bu noktada o gereksiz hassasiyet devreye girer ve belki senle aynı duygularla, aynı cümleleri kurduğu için aniden bölücüye pkk sempatizanına dönüşür kürt arkadaşın. "zaten ne kadar isteseler de değişemezler bu bölücüler, içlerinde vatan düşmanlığı var hepsinin" der bir yazar sonra.
geçenlerde ülkesini sevdiğini ifade eden bir arkadaş yine toplumsal bir sorundan ötürü yazıklar olsun çekmişti tüm ülke çalışanlarına, düzenimize.. belli ki çok üzülmüş, ardından sinirlenmişti. konuyu hatırlamıyorum ama hak verilmeyecek gibi değildi. aynı şekilde sözlükte kürt olduğunu ifşa etmiş bir arkadaş samimi duygularla dile getirseydi aynı konuyu ve isyan etseydi o şekilde içinde tutamayıp, eminim çoğu kesim tarafından bölücüye çıkardı adı. altına ayar yarışına giren on tane bkz döşenirdi başlığın.
anlatmaya çalıştığım bu konuda, kesinlikle genelleme yapmadım. biliyorum ki burdaki bir çok arkadaşım olaya sadece kendi tarafından bakacak kadar sığ değil. ama belli olmuyor o hassasiyetin ölçüsü. bazen bir şehidimizin yetim kalan çocuğunun ağlayan görüntüsü geliyor gözümüzün önüne, annesinin feryadı çınlıyor kulaklarda. o an, sağduyu yok olunca yani her yere çekilebiliyor işte konuşmalar, fikirler. yine de madem başlık ayırmış türk kürt diye; gereksiz yanlış anlamalara gitmeden bir daha düşünelim olaya her iki taraftan bakıp.
iki taraf yapanlar, bu zemini oluşturanlar utansın.