başlık; insanların mide bulandırıcı olması.
entry; tasavvufta ya da felsefede bu durumun bir açıklaması var mıdır bilmem ama bir insanın ruhsal anlamda son durağı.
en son bölüm başkanımın odasında, kendisiyle varlık üzerine konuşurken midem bulanmıştı. ben kendisine ölüm'ün gerçekliğinden ve soğukluğundan bahsederken kendisi söylemişti;
"okulunu bitirmenin derdine düş sen. bunlar çözümsüz teferruatlar."
baktım gözlerinin en dibine. ulaşabileceğim en son noktayı hayal etmeye çalıştım. midemdeki hareketlenmeleri hissetmem saniyenin binde birlik bir zaman dilimine sığdı. kustum. ünvanının yazılı olduğu masasının üzerine.
yüzlere baktım. yaşadığım şehrin ana caddesinde. dik dik baktım herkese. ve her şeye. insanlar aynam oldu. kendimi gördüm. cesaretsizliklerimi, yenilgilerimi, galibiyetlerimi...
ego tatmini için ahını aldıklarım geldi aklıma. gördüğüm her yüz tanrı'yla aramda bir köprü vazifesi gördü. o yüzdendir ki yüzlerine bastım insanların.
gururlarını incittim. kalplerini çaldım. rüyalarına girdim. kendimi astım. biçtim. kestim... kumaşım berbat olduğu için bir şey elde edemedim kendimden.
siyasi ve felsefik ideolojilere girdim. çıktım. girdim. çıktım... her şey bir genelev emektarının kadınlık organı oldu. ben yine de bir şey olamadım.
inanılacak bir şey aradım. tapabileceğim bir şey. mücadele edebileceğim, içerleyebileceğim, kendisini anımsadığımda varoluşuma anlam yükleyebileceğim tek bir şey.
bulamadım. bir gece yarısı yaşadığım şehrin karanlık sokaklarında turlarken bir evsizle karşılaştım. "hayat" dedim. o "bayat" dedi. anlamadım. dalga geçiyor sandım. güldü. tiz kahkahaları geceyi ortadan ikiye ayırdı.
"hayat" dedi tekrar. "fazlasıyla bayat. beş milyon yıllık bir varoluş. küf kokuyor. tanrı gibi."
vazgeçtim anlamlardan. ve anlamdırmalardan. sonsuz bir teslimiyetti hissettiğim. içerimde olan. ama suçum yoktu benim. yine de teslim oldum. kanunlara, insanlara, inançlara... ellerimi ensemde birleştirip rica ettim;
"bana biraz zaman verin. elbet ben de varlığıma somut bir kanıt bulabilirim."
yoktum ben. hiç varolmadım. varolamadım. o yüzdendir ki insanların yüzlerinin mide bulandırıcı olması da benim beynimin ürünüydü. o yüzden onlar da yoktu. ama acılar vardı. sokaklar, hayatın hayasızlığı ile yüzlerini boyayan kadınlarla doluydu. yetiştirme yurtları. huzurevleri...
kimdi bunların sorumlusu? o insanlar da mı yoktu? tanrı neredeydi peki? o da mı yoktu yoksa? bu kadar yokluğu ruhum kaldıramazdı. o yüzden de aynalara geçirdim sol elimi. yüzümü toprağa çevirdim. kafamı toprağa gömüp de kustum, son kez.