gezelim, görelim köşemden bir başyapıttır sivas benim için.
bal yiyorduk aşkımla, sordum ona: "biliyor musun sen sivas'ı" diye?
biliyormuş katliamlarıyla.
haftasonu tatilimiz vardı, eve döndüm cuma öğleden sonrası elimde iki biletle, atladık, gittik.
kongre binasının önünde durduk aşkımla: "bak, burası bizim babamızın, emperyalistleri bu ülkeden kovmadan önce, ilk kararlarını açıkladığı yer" dedim.
şaşırdı.
köyün kadınlarıyla oturduk, bize ballı süt ikram ettiler. "bak, bu bizim istanbul'da yediğimiz şekerli şerbetlerden başka bir şeydir. bu gerçek baldır, hası bu topraklardan çıkar" dedim.
biraz yürüdük sonra, bir büst gördü, sordu bana. "bak dedim, bu adam, 'açılan kapılar şaha gidelim, yıkılın kaleler dosta gidelim' demiştir. pir sultan abdal'dır adı" dedim.
"bunun adı cumhuriyet üniversite'sidir" dedim.
"bak bunlar yiğido'lardır" dedim.
madımak'ın önüne varmışız, "bak" dedim "bu da kanayan yaradır, 13 yaşında bir kız çocuğunun yüreğini yangın yerine çevirendir, gözümüzdeki yaşlardır" dedim.
ah be yangın yeri güzel şehir, ah 72 memleket görmüş şu gözleri en çok büyülemiş şehir. kim inanırdı, elin fransız'ının seni "katliamlarıyla biliyorum" diye anlatacağını, kim inanırdı bir gün senin yiğidolarının, "nerelisin" soruyla yetinmeyip, bir de "yananlardan mı, yakanlardan mı" diye soracak insanlarla karlışacağına, kim inanırdı vakt-i zamanında vatan toprağından defetmek için uğraştığın ve bu uğurda memlekette verilmiş en büyük şehit sayısına sahip olmana rağmen, o fransız'ın böyle diyeceğine, ona buna inandıracağına.