tek başına rakı içmek

entry80 galeri
    74.
  1. rakıyı çoğunlukla yalnız içerim. bazen de tek başıma bir mekana gider, orada içerim.

    geçen hafta canım pek sıkılınca, yürüyüş yapmak maksadı ile sahile yürüdüm. sahil boyu yürüdüğüm esnada, tanıdık mekanın önünde bir süre duraksadım ve daldım içeri. "hoş geldin abi. kaç kişi olacaksın abi?" diyen ilker'e, yalnızım dedim. 35'lik rakı, roka söğüş, iki dilim lakerda ve süzme yoğurt söyledim ve ardından başladım demlenmeye. rakı bitince, bir kadeh daha söyledim. o kadehi yudumlarken derin derin düşündüm. zaten oturduğum ilk andan itibaren düşüncelere dalmıştım ama son kadehte düşünce harbim yoğunlaşmıştı. ailemi, az ve öz olan arkadaşlarımı, geçmiş ilişkilerimi, ülke gündemini ve maddi kaygılarımı düşündüm. bunları düşünürken pek darlanmadım ama bir an geldi, 12 ekim 2019 akşamı kaybettiğim ares'im beynimin odalarında koşturmaya başladı. arkadaş, bir kötü oldum ki tarif bile edemem..
    zaten kafam bulanık, hepten kendimi kaybedecek gibi oldum.

    genç garsona seslenip rica ettim bana çay getirsin diye; sağ olsun getirdi.
    çayımı yudumlarken son bir sigara yaktım. sigarayı içli içli tüterken, bacağımda hissettiğim temastan dolayı dehşetli irkildim. dalgındım ve böyle bir teması hiç ama hiç beklemiyordum. bir de baktım ki simsiyah bir kara oğlan, bacağıma sürtünüp duruyor. ben ona bakınca gözünü ağır ağır aç kapa yapıp, sivri dişlerini göstererek miyav dedi. sonra yine sürtünmeye devam etti. yani koca mekanda sürtünmek için beni seçmişti. hisli hayvanmış belli ki. derdi olana derman olası gelmiş belki de. incelikli haytaydı velhasıl.

    kara oğlanın bir süre sırtını sevdikten sonra, bira ve beyaz peynir söyledim. biramı ve peynirimi getiren ilker sordu: "abi, biranın yanına peynir ne alaka?" diye. denemelisin bence dedim. denerim abi deyip, diğer müşterilere seğirtti. beyaz peynirden ufak parçalar kopartıp kara oğlanı besledim. hatta isim bile koydum: hızır. neyse, pek de pasaklı çıktı zira ortalığı batırdı. peynir parçalarını çiğnedikçe her yere küçük ve minik parçalar saçıldı. ayaklarımın dibi peynir parçacıklarıyla doldu. hepsini yemeyince, bari birayla geri kalan peyniri ben yiyeyim dedim. pek güzel ikili olmadı ama ziyan olmasın diye yedim.
    sonra, yanımdan ayrılan kara oğlanın gidişini izlerken tekrar ayaklarımın dibindeki peynir parçacıklarına baktım ve aklıma yine ares geldi. eğer o an yanımda ares olsaydı önce kediyle oynamak isteyip bir güzel dayak yer, burnu kanar, akabinde yerde kalan peynirleri diliyle öyle bir sıyırır ki, o salyanın kalıntıları en az beş yağmur boyunca silinmez diye düşündüm; ve yine kötü hissettim.

    hesabı ödeyip biraz yürüdüm ve taksinin birine el edip, eve yollandım. taksicinin sakalından muhafazakar olduğuna dair kimlik tespitini yaptım. muhtemelen korona tedbirleri maksadıyla yapılan ve yolcuyla sürücüyü ayıran şeffaf pvc'nin boşluğundan rakı kokusu burnuna ilişmişti. onu sinir ettiğim için keyiflendim. içinden bana ettiği küfürleri aynen ben de ona iade ettim. aramızda sitzkrieg gibi sessiz ve muallak dolu bir savaş söz konusu olmuştu. ama etrafa yaydığım yoğun anason kokusuyla bu savaşta üstünlüğü ben kazanmıştım. evet, küçük hesapların adamıyım.

    eve girdikten sonra, ares için özel olarak yaptırdığım ve dolabıma astığım resme baktım. tam da sulu gözlülük yapacağım anda toparlandım ve siktirip gidip yattım.

    bahse resim:

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2189724/+

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2189726/+
    0 ...