Bir gün herkesin yüzleşeceği acımasız bir gerçek. Kaç yaşında olursan ol, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Eski sen olamıyorsun. Babanla birlikte eski seni de toprağa veriyorsun. Kimsenin ve en çok da senin kıramadığın doğruların ve kabullenişlerin oluşuyor. Bir de baban, en yakın arkadaşınsa, geriye kalan kimse bu boşluğu dolduramıyor. Ne eşin, ne çocuğun ne de çevrendeki insanlar. Sahip olduğun işinin, mesleğinin, paranın ve diğer her şeyin öneminin olmadığını anlamaya başlıyorsun. Az önce vardın ama şimdi hayatta değilsin. Her şey anlık ve anlık olarak bir daha eskisi olmamak üzere değişiyor. Eskiden kafana taktığın, saatlerini, gecelerini heba ettiğin ve içten içe seni tüketen şeylerin aslında bir sorun olmadığını görüyorsun. Boşuna canımı sıkmışım diyorsun. Çünkü önünde artık babanın hayatta olmadığı gerçeğiyle, attığın her adımda, aldığın her nefeste ve ondan geriye kalan şeylere dokunduğunda yüzleşiyorsun. Bunu da kabullendim. Ne ilk babası ölen kişiyim ne de son olacağım. Bu döngü, her geçen an varlığını sürdürmeye devam edecek. Her şey zaten bunu kabullenmekle başlıyor. Hayatında yeni bir sayfa açılıyor… Babamı kaybedeli 19 ay oldu. Otuz küsür senelik yaşamımda hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum. Akşam iş çıkışlarında babama uğramayı, hiç konuşmasak bile varlığını hissetmeyi ve birlikte bir şeyler yapmayı çok özledim. O kadar özledim ki bunları bir kez daha yapabilmek için her şeyimi verebilirdim. Hem de hiç düşünmeden, hiçbir pişmanlık yaşamadan. Kendimi, bir yere ve insanlara ait hissedemiyorum. istesem de aidiyet bağı kuramıyorum. Sanırım, kimseyi ardımda bırakmak istemiyorum. içinde bulunduğum döngü elbet kırılabilir veya kırılırdı da. Denemedim de değil ama her çabalayışımda bu zincire yeni halkalar eklediğimi hissediyorum. Bir yerlerde, bir şeyleri yanlış ve eksik yapıyorum. Aslında sebebini biliyorum ama işte nereden başlayacağımı bilemiyorum, ipin ucunu kaçıralı çok zaman oldu…
Babamın bedenini toprağa verdim sadece. Kişiliği ve karakteri, hala içimde yaşamaya devam ediyor. Baktığım en uzak noktada, attığım her adımda ve aldığım her nefeste babam benimle birlikte olduğunu hissediyorum. En azından buna kendimi inandırmak istiyorum. Bu yaşıma kadar mezarlıklardan hoşlanmazdım. Mecburi ziyaretlerim bir külfet gibi gelirdi bana. Şimdilerde gidip kalıyorum öylece. Ben, babamı duyamasam da o benim konuştuklarımı duyuyordur herhalde. Anlattıklarıma belki gülüyordur, belki de olmayacak şeylere üzülüyor derdir. Biliyor musun baba; pek çok şeyin üstesinden geldim. Zor denilen, kimsenin ihtimal vermediği şeyleri yaptım ama bir senin yokluğunla başa çıkabilmeyi öğrenemedim. Geride bıraktıkların arasında denge kurmaya çalışmakta hala bocalıyorum. Her sorunumda şimdi sen olsaydın demekten yoruldum artık. Sen olsaydın ne yapardın demekten yoruldum. Karanlık içerisinde yolumu bulmaya çalışmak artık bana zor geliyor. Biliyor musun baba; yolumu kaybettiğimin farkındayım, sanırım sen de görüyorsun ve bu yolun sonu çıkmaz bir yere varıyor. Çıkmaza vardığımı görmek için yürüyorum sanırım. Bizimkisi geçici bir ayrılık oldu baba. Elbet buluşacağız. Elbet seninle kalemler ve mürekkepler hakkında yine muhabbet edeceğiz. Yine biliyor musun; senden sonra bana aşıladığın şeyleri sürdüremedim. Devamını getiremedim. Belki bir gün sürdürebileceğim ama şimdi yapamadığım için özür dilerim…
Bu bir iç dökme seansı oldu benim için. Sözlükteki çoğu kişiden yaşlı olduğumun farkındayım. Bu acımasız gerçekle yüzleşene kadar babanızla iyi anılar biriktirmeye çalışın. Hoş tutun gönlünü. Ufak ve anlamsız şeyler için birbirinizi kırmayın. Sonrasında her şey için geç kalınmış oluyor. Bir şeyler için geç kalmayın.