islamcı olduğu iddiası esasen hilafet siyasetine dayanmaktadır. Bu da pragmatik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Zira imparatorluğun elinde arap coğrafyası kalmış ve buradaki müslümanların desteğini almak amaçlanmıştır. Bir de müslüman coğrafyanın çoğunun sömürge altında olduğu göz önüne alındığında elinde kala kala hilafet siyaseti kalmıştır.
Esasında Türkçülük fikrine çok da uzak bir padişah değildir.
"II. Abdülhamid’in önemli özelliklerinden biri de Türklük şuuruna sahip olması idi ve islâm cemaatleri içinde en güvendiği unsur da Türkler’di. Bu yüzden dış Türkler’le yakından ilgilendi. Daha saltanatının ilk yıllarında Buharalı büyük Türk âlimi Şeyh Süleyman Efendi’yi Türkler ve Türkmenler’le temas etmek üzere resmî vazife ile Orta Asya’ya gönderdi. Peşte’de toplanan Turan Kongresi’nde de padişahı yine Süleyman Efendi temsil etti. Azerbaycan’da Türkçe öğretimini yasaklayan iran şahı nezdinde teşebbüse geçerek Türkçe’nin yeniden öğretim dili olmasını sağladı. Öte yandan Söğüt’ü imar etti; buradaki Osmanlı Devleti’nin kurucuları Türk büyüklerinin türbe ve mezarlarını tamir ettirdi. Bölgede yaşayan ve kendisinin “öz hemşerilerim” dediği Karakeçili aşiretinden iki yüz kişilik bir Söğütlü Maiyet Bölüğü kurdu."