hayatımın konseri, hayatımın günüdür. sabahın 10'unda stadın girişinde dikilene kadar inanamadığım olaydır. olaydan habersiz olan halkın mecidiyeköy'e yaklaştıkça duraklarda bekleyen grup tişörtlü insanlara, kafeleri işgal etmiş metalcilere, daha o saatten demlenmeye başlamış coşkun kalabalığa attığı şaşkın bakışlar sayesinde güne mükemmel başlanmıştır. kapılar konusunda büyük karışıklık yaşanmıştır zira çoğunluk kendi kapısı yerine başka kapıların önündeydi. bir adamın alkolün etkisiyle "çıplağım abi beeen" diye çığırması herkesi kopardı. 4 saatlik bekleyişten, dallama güvenlik görevlilerine edilen küfürden, başımızın üzerinden uçan sidik dolu şişeden, su ve bira satan adamlardan ve bolca kahkahadan sonra kendimizi içeri attığımızda, saha içinde manyak gibi koşmaya başladığımızı hatırlıyorum.. yemeklerin anında tükenmesiyle, henüz tek bir lokma dahi görmemiş midemi birayla doldurmaya başladım, zira sahada yankılanan "hir ay eeem rak yu layk e hörikeeyn" sesleri açlığımı alıp götürmüştü.
sword çıktığında sinsice önlere ilerleme çabasına girişilir. ufak tefek, ezilen kız rolünü üstlenerek yardımcı olduğumu söyleyebilirim.* Sword'da hala Metallica konserinde olduğunu idrak edememiş bünyem, pentagram'da biraz daha coşmaya başlamıştır. (lan geldiler, cidden buradayız, oha oha oha) "lions, lions in the cage!" çığlıklarımızla birlikte daha da önlere ilerlenir, ancak su ihtiyacı baş göstermiştir. bu sırada pentagram gitmiş, yerini down almıştır. işler iyice kızıştı, bir kaç coşkulu insan pogoya başlar. iki kurban su almaya gönderilir,* ve elbette ki suları aldıktan sonra geri giremezler. 4 bardak suya 10 milyon vermenin ağırlığıyla, sular son damlasına kadar tüketilir, bardaklar yalanır, ancak yine de helal olsundur be!
down gitmek bilmez, sarhoş bir adam küfrederek hareket çekmeye başlar. phil'se bir kaç güzel söz eder ve hala kulaklarımda çınlayan o sesiyle bağırır.. "and she's buuuuuuyiiiiing.. a staaairwaay.. to heaven.." nedendir bilinmez ancak mükemmeldir. sahada deli gibi çığlık atarak eşlik eden ben, o kalabalıkta çok yüksek desibelde çıkan kendi sesimi şaşkınlıkla dinlediğimi hatırlıyorum..*
Down gider, sessizlik başlar.. metallica'nın çıkacağı an, insanlar inanamazlık havasına bürünür, o kalabalıkta güç bela oturulur, taa ki tribünlerin başlattığı o çılgın meksika dalgasına kadar.
"saha içiiii, çööööök!" sesi eşliğinde sırtıma batan ve ağzıma giren dizlere aldırmadan çökerim, üstelik bir kaç kere, ve tribünlerle meksika yarışına başlanır..
derken sahneye çıkan soundcheck elemanlarını metallica sanan kalabalık kısa süreli coşar, sonuç anlaşılır ve derin sessizlik..
birden ışıklar kapanır.. tek bir kişi bile nefes almaz. işte, bir metallica hayranının, özellikle önceki iki konsere gitmemiş genç bir metallica hayranının adeta deli gibi istediği an gelmiştir.
ve o büyülü notalar duyulur.. konser boyunca bu an sıklıkla yaşanacaktır, coşup taşmak yerine durup inanmaya, algılamaya çalışan ebleh kalabalık, dışarıdan bakıldığında komik, aralarına karışıldığındaysa muhteşem görünmektedir..
son hızla geçen ve grubun 18 yaşındaymışçasına 2 saatin üstünde bir süre boyunca ara bile vermeden sergiledikleri performans sona erer..
veda vaktidir..
"istamboool.."
"şoool"*
atılan penalar, havlular.. derken alınan tatsız bir haber, statta yaşanan telefon trafiği, konserin gerçeküstülüğünden çıkıp bir anda sert zemine çakılan insanlar, bir patlama.
herşeye rağmen, yatağa girildiğinde boyunda bir ağrı, yüzde salak bir gülümseme, kendiliğinden kapanan gözler ve bir anda akla geliveren bir düşünce..
"aha, ben sabahtan beri tek lokma bir şey yemedim.."
derken delice gülmek, ve huzurla gözleri kapatmak..
"tonight, we're speaking the metallica language.."