politikacılarımız bizim efendimiz sanıyorlar kendilerini. pahalı takım elbiseler giyince ve etrafınızda sizi sürekli öven yalakalar olunca sanırım bikaç sene önce sinop'un, ığdır'ın ya da bartın'ın köyünde yer sofrasında yemek yediğini, onu türk milletinin okuttuğunu ve eğittiğini unutuyorlar. görevleri sadece türk milletinin çıkarlarına hizmet etmek ve onu temsil etmekken ne oluyorsa meclise girdikleri anda büyük abiler dışında kimseyi memnun etme gayretleri kalmıyor. anası babası köylü olan adam, birden köylüyü cahil, sürekli talep eden, bir işe yaramaz biri gibi görüp ondan geçmişinin intikamını alıyor. siyaset sorun çözmesi gereken bir pratikken sorunun bizzat kendisi haline geliyor. siyasiler magazin figürü gibi sürekli ekrandalar. bu devasa meselelerle uğraştığını iddia eden ankara beyleri nasıl bu kadar vakit buluyorlar sürekli ekranda olmaya? bir saatlik yayın bile öncesinde iki üç saati kapsayan dev bir mesaiye sahipken üstelik... bize kendilerini kurtarıcı gibi lanse edip saçma saçma triplere giriyorlar. hemen söylemlerindeki gerçekçilik siliniyor. çözüme dair hiçbir şey üretmeden kendi haline bırakılmış meselelerden yine oy avına çıkıyorlar. atatürk'ün bile asla kalkışmadığı bir mutlaklık iddiasına kapılıp türk milleti için çok değerli olduklarını sanıyorlar. zamanla türk milleti bu adamları asla ciddiye alamaz hale gelip kendi iradesini gösterecek. inanılmaz bir çürümüşlük var. müthiş bir idealle başlayan serüvenimiz en basiti komik tiplerin elinde ziyan oluyor. kendi ülkemizde, kuruluşunda hak sahibi olduğumuz ülkede sürekli sömürülen, sürekli aşağılanan, sürekli bir şeylere zorlanan devasa milyonlarız. gençlerimizin yarına dair tek bir umudu kalmadı. kimin ne sebeple suçlandığını bilmiyoruz. içeri tıkılıyor birileri ve senelerce orada. suçu ne? bilmiyoruz.
bir köy muhtarı bile; "büyük resim" gibi zırvalarla kendisi gibi olmayan herkesi terörize ederek doğrunun sadece yine kendisinin eriştiği ve diğerlerinin asla bilmediği bir şey olduğunu silahlaştırıyor. sapkın savunmalar, büyük düşünce hataları gırla gidiyor.
artık genç olmamanın intikamını almak için sokaklarda ava çıkan ihtiyarlar kafası çalışan ve sorunun bizzat kaynağında debelenen, umut edebilmek isteyen, ülkesini çok seven ve kendisine çok inanan, hayata daha dün başlamış pırıl pırıl gençlere şöyle soruyorlar; "cebindeki telefon kaç para?" haliyle öfke sürekli artıyor. bu öfke muhatabımızın temsil ettiğini iddia ettiği değerlere yönelirse bu kırılmayı kimse durduramaz.