hayatınızın en güzel şeylerinden birini sizden çalabilen bir hastalıktır.
ilk aşık olduğum erkekti o. ilkokul sıralarında rekabetin nefretini ona karşı hissederken bir anda aşık bir şekilde buluvermiştim kendimi. annem çalışkan olduğu için beni onunla kıyaslar, öğretmenim uslu olduğu için onu överdi bana. ben de gece gündüz hep onu düşünürdüm. sınıfta kimlerle konuşmuş takip eder, çözemediği sorularla dalga geçer ama yine de çok severdim onu. yollarımız çabuk ayrılmıştı zaten. beşinci sınıftan sonra başka bir okula gitti. ortasonda bir dersanede karşılaştık ama aramızdaki diyalog kaybolmuştu. ben giderek utangaçlaşmıştım. o da kızlarla ilgilenmeyen tavrını sürdürmüştü.
başka sevdiklerimde oldu, aşık olduklarım da. ama hiçbirisinin yüzüne bakarken kıyamayacağım duygusunu yerleştiremedim. hiçbirisi kalbimi o kadar hızlı attıramadı. o zamanlarda öyle bir aşktı ki bazen yolda görüp konuşsak da kalbimin ağzımın içinde atarak sohbet ettiğimizi hiç bilmedi.
bir ay bile olmadı bu lanet hastalığa yakalandığını öğrenmem. iki saatlik yolu bahane edip onu o halde görmeye tahammül edemem diye gidemedim. hep iyileşeceğini ve tekrar görüşeceğimizi düşünmüştüm. ve biraz önce memlekete götürüyorlarmış onu dediklerinde safça sevinmiştim iyileşti sanıp. defnetmeye götürüyorlar dediklerinde dünya başıma yıkılıyor sandım. hala da kabullenmedim gidişini. hayata isyan bile edemiyorum onun hep methedilen efendiliğini düşünüp. daha 22 yaşındaydı, daha bu sene tıp fakültesini yeni kazanmıştı, neden o diye haykıramıyorum bu gece.
geç kaldığımı yeni fark ediyorum. oysa ona söylemek istediklerim o kadar çok fazlaydı ki. pişmanlık böyle bir anda hiç fayda etmiyor beni daha da çok kahrediyor.
gittiğin yerde huzur içinde uyu tatlım. dualarım düşüncelerim hep seninle olacak. seni hiç unutmadım ve unutmayacağım da.