Sene 2006 yılı bir yaz günü. Bodrum kat altı, kaldırıma taşmış yarı işporta tezgahı bir dükkanda çalışmaya başlayacağım. Sonradan deliler gibi aşık olacağım kız ise benim çalışacağım dükkanın hemen bitişiğinde bulunan dükkanı işleten ve dükkanının bulunduğu apartmanın büyük ihtimalle tamamına sahip mülayim, dindar, hali vakti gayet yerinde bir esnafın hali vakti yerinde ve bir o kadar da alçakgönüllü kızı oluyor.Daha önceden de patronla, patron-işçi ilişkisi başlamadan önce olan birtakım münasebetlerden ötürü yanında bulunduğum sırada kızı bir ya da iki sefer görmüştüm fakat öyle alıcı gözle bakmamıştım, duvara bakar gibi bakmıştım yani. Neyse dükkanda çalışmaya başladım, aslında dükkanda ben çalışmıyordum, babam çalışıyor ama babamın olmadığı zamanlar (nasıl oluyorsa hergün ben gidiyordum) ben gidiyordum dükkana. Aslında isteyerek de gitmiyordum, orada çalışmaktan pek de hoşnut değildim, sonuçta işporta gibi bir yer orası, her an zabıta gelebilir, kaldır tezgahı dükkana indir mallarını diyebilir, ben de toplum içinde kızarmış domates gibi olabilirdim. Neyse bir gün iki gün git gel, bu arada kız da çoğu zaman dükkanlarında oluyor, babası namaz kılmak için camiye gittiğinde müşterilerle o ilgileniyordu ben de hazır fırsattan istifade arada sırada bozuk para bulamayınca kendisinden para bozdurabiliyor, o da benden ihtiyacı olduğunda arada sırada para bozdurabiliyordu.
Efendime söyleyim, saatler günleri, günler haftaları kovaladıkça, insan olan varlığın aşık olma gibi bir özelliği olduğunu yavaş yavaş daha iyi anlamaya başladım. ben dükkanın önünde dikilmiş müşteri gelmesini beklerken bazen o da aynı anda benim yaptığımı yapıyor,benim gibi öyle ayakta dikiliyordu, aynı hizzadayız ve arada olsa olsa 6-7 metre mesafe var, ben başımı sağa doğru sinsi bir kobra yılanı gibi çevirip kıza şöyle bir baktığımda bazen 1 saniye kadar süren gözgöze gelme anları vuku bulabiliyordu, tahmin ettiğim gibi herhangi bir tepki vermiyordu, ya da aklından kim bilir neler geçiriyordu orasını Allah bilir.
Artık dükkana gitmek için can atıyordum, çünkü anladım ki ben bu kıza aşık olmuştum. Onu her gördüğümde kalbim hızlı hızlı atmaya başlıyor, heyecanlanıyordum ve artık hergün güzel hayaller kuran bir aşk adamı olmuştum. Ama anlaşılacağı üzere bu halen bir platonik aşktı, nerdeyse bir sene kadar onu hergün görüyordum, artık onunla konuşmak istiyordum. Ama her zaman için basit bir tezgah elemanı olmanın getirdiği eziklik, doğuştan sahip olduğum haddi aşan utangaçlığım ve galiba aşkın o büyülü esintisinden kaynaklanan korkunun cesaretimin önünde bi engel olması nedeniyle onunla basit bir havadan-sudan muhabbeti bile kuramıyordum ama bir o kadar da içim yanıyordu, hergün onu düşünüyordum, geceleri dışarı çıkıp evlerinin karşısında bulunan caminin avlusunda bulunan banklara oturup sigaramı yakıyor, odasında seyreden gölgeleri izliyordum, onun gölgesini görmek bile bana müthiş bir mutluluk veriyordu.
Benim günlerim bu şekilde bir kız için yanıp tutuşmakla geçerken bir yandan da bir kamu kurumuna memur olabilmek için çabalıyordum ve sonunda çabalarımın sonucunu almıştım ama artık Ankara'da yaşamayacaktım. Evet kader bana ekmeğimi istanbul da kısmet etmişti. Yıl 2007 aylardan mayıs, gitme vakti geldi, son kez yine o evlerinin karşısındaki caminin avlusunda bulunan banklardan birine kuruldum ve yaktım sigaramı,kafamın içindekileri ona dökemediğim için veryansın ettiğim bir veda ziyareti olmuştu, artık ondan gerçekten de uzak olacaktım gerçekten de.
...evet buraya kadar bir açilamama öyküsüydü....
...... bölüm 2 ......
istanbula yerleştim. Aklımda tabi yine o var, ondan başka sevecek birisini bulmam da zor gözüküyordu. Ondan kilometrelerce uzakta olmak gerçekten de sıkıntı vericiydi, onu özlüyordum, onu görmek istiyordum, hatta gecenin bi vakti o malum bankların olduğu yere oturup bir de sigara yakarak onun gölgesini bir saniye görmek için saatlerce beklediğim zamanları bile arar olmuştum.
Kendime bir boş vakitler yaratıp ailemi ziyarete geldiğim haftasonları oluyordu söz de. Ailemle öyle klasik bir hasret giderme töreninden sonra anlaşılacağı üzere soluğu yine aynı yerde alıyor, aynı şeyi bir kaç defa tekrarlamama rağmen bir türlü denk getirip göremiyordum o hayallerimi süsleyen periyi.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur sözü gerçek olmadan babamın yoğun çabaları sonucu 1 yıl aradan sonra Ankara'ya tayınımı aldırdım ve sonunda büyük hasret bitmişti. Ona artık uzak değildim, ama o halen benim onu sevdiğimi bilmiyordu ve artık bilmesi gerekirdi, kalbimi kaplayan korku; onu başkasına kaptırma ihtimaliydi, bunu düşünmek bile acı koyuyordu.
21 Haziran 2008 günü, aradan 2 yıldan fazla bir süre geçmiş ben daha ona hiçbir şey anlatamamıştım. Ama o gün bütün cesaretimi topladım ve babasının camiye gittiği bir zaman denk getirip, kendisinin de dükkanda tek başına bulunduğu sırada babamın telefon rehberinden bulduğum dükkanın numarasını çevirdim,telefondan gelen dıtttt dıtttt seslerini kulağımda işitmeye başladıktan sonra sanık ölecek gibiydim, birazdan kendimi başka bir dünyaya ışınlanacak gibi hissetmeye başlamıştım ve işte o ses; alo ! Sonraki diyalogları şöyle özetlemek gerekirse:
Ben: Merhaba,
O : Merhaba,
Ben: Ben piremit, hatırladın mı beni ?
O : Aa piremit, naber nasılsın?
Ben: iyiyim, teşekkür ederim, ya sen nasılsın?
O : Ben de iyiyim.
Ben: Seninle yüzyüze görüşmem lazım?
O : Hangi konuda?
Ben: Tahmin edebileceğin konuda, anlıyorsun beni? (Gülmeye başladı, hatta kahkaha da diyebiliriz)
O : Yaaaa,
Ben: Evet mi, hayır mı?
O : Yaaa, hayır ya hayır (gülüyor tabi bu arada)
Ben: Peki öyle olsun.
Bağlantı kesildi...
işte böyle bir diyaloğun ardından reddedilmenin ve ciddiye alınmamanın getirdiği demorolizasyon ile evimin yolunu tuttum. 21 Haziran günü en uzun gündüzün yaşandığı gündü ama benim için en uzun gecenin yaşandığı gün oldu. O gece neredeyse hiç uyuyamadım. Aradan geçen bir haftada kendimi biraz toparladıktan sonra şansımı bir kez daha denedim. Yine aradım ve bu sefer biraz daha açık konuşarak, ondan hoşlandığımı açık bir dille söyledim ve bana cep telefon numarasını verdi. Aramalarıma cevap vermedi ama mesaj yoluyla iletişim kurmaya başladık ve beni açık bir şekilde yine red etti,ve bana kendisinden 4 yaş büyük olduğunu söylediğinde ise benim için gerçekten büyük bir şok oldu. Halbuki kendisini benimle aynı yaşıt biliyordum, hatta benden küçük bile olabilirdi. Yalan söyleyebileceğini ima ettim ama ısrarla böyle olduğunu söyledi ve artık kendisini rahatsız etmememi söyleyince ben artık kendimi yaşayan bir ölü gibi hissediyordum ve teselliyi yepyeni bir günah kazanmakta buldum, evet o gece ilk defa içmiştim ve o günden sonra içtiğim her gün onun bana bir hediyesi olmuştu, daha sonraları yeniden yeniden onu ne kadar sevdiğimi söylesem de kabul etmemişti olmamıştı işte olmamıştı. Benim kalbimimi kırmamak için de elinden geldiği kadar alttan almaya çalışmıştı, bunun için ona minnet borçlumuyum orasını bilemiyorum. Zorla güzellik olmayacağına göre kader deyip bir kenara çekilmenin vakti gelmişti ve telefon numarasıyla birlikte hayatımdan onu silmiştim.
Başlamadan biten bir birliktelikti işte ve ben, artık o banklarda oturmuyorum...
ve ben artık onu görebilmek için iki durak sonra otobüsten inmiyorum...
ve ben artık hayal kurmuyorum...
ve ben artık olmayacak işlerin peşinden koşmuyorum...
ve ben artık onu sevmiyorum yalan da olsa...
...... s o n ......
Not: Sonuna kadar okuyan herkes için teşekkür ederim.