binlerce yıldır medeniyetlerin geçiş rotası olan, dünya tarihinin en önemli olaylarına şahit olmuş marmara denizinin ölümüdür müsilaj...
müsilaj, marmara denizinde mart ayından beri yoğun şekilde gözlemleniyor, lakin kasım 2020'de başladı ilk belirtileri.
(ara not: marmara denizinde ilk müsilaj faciası ise 2007 yılında gerçekleşmiştir.)
teknik olarak tanımlarsak;
--- spoiler ---
müsilajı tarifle anlatmak gerekirse, oklava şeklinde bir tavuk yumurtası düşünün, bir plankton, kısa sürede anormal artış gösteriyor. daha sonra patlıyor. kırılınca hücre içi sıvısı ortama yayılıyor. tıpkı yumurtanın beyazını su dolu bir bardağa dökmek gibi. çok yapışkan, bulaşkan bir yapı...
kaynak: prof. levent artüz.
--- spoiler ---
müsilaj agregat'ın ortaya çıkma sebeplerinden biri marmara denizinin coğrafi, tarihi ve oşinografik durumudur.
marmara denizinin bu coğrafi durumu ile insanoğlunun yıkıcılığı bir araya geldiğinde işte böyle felaketler olabiliyor.
marmara denizi dünyanın en genç denizidir.
ve marmara denizindeki akıntılar, dünyanın diğer denizlerinden faklıdır.
bunun en önemli sebebi de marmara denizindeki akıntıların karadeniz'in yükseklik farkı ile doğru orantılı olarak dünyanın diğer denizlerinden farklılık göstermesidir.
karadeniz ile marmara denizi arasındaki yükseklik farkı yer yer değişkenlik gösterir.
karadeniz kimi zaman marmara'dan 45 santimetre yüksekteyken, kimi zaman da 5 santim daha aşağıdadır.
bu yükselti farklılığını yağış miktarları belirler ve bu yükselti farklılıkları da marmara denizindeki akıntıları etkiler.
bakınız burası çokomelli; bunu ilk olarak kim keşfetmiş biliyor musunuz?
1681 yılında luigi ferdinando marsili adlı bir italyan keşfetmiş. ve karadeniz ile marmara denizi arasındaki bu yükseklik farkını ve bu farktan dolayı oluşan akıntı sisteminden isveç kraliçesi kristina'ya yazdığı mektuplarda bahsetmiş.
kendisi çok yakından tanıdığımız demirbaş karl'ın babasının ninesi oluyor.
o dönem 4. mehmet(avcı mehmet) dönemi. ikinci viyana kuşatmasına, yani osmanlı'nın çöküşünün başlamasına sadece 2 sene var.
karadeniz ile marmara denizi arasındaki akıntı ilişkisini bilmiyorsun, ama avrupa'nın ta ortasına gidip viyanayı kuşatıyorsun. mantık bu...
sıkılıyorsunuz yazı uzadıkça biliyorum, sıkılın, ama okuyun...neyse toparlıyorum.
marmara denizi ara bir deniz olduğu için biyolojik farklılıklar barındıran bir denizdir.
hem karadeniz, hem akdeniz kökenli canlılara ev sahipliği yapar.
karadeniz kökenli canlılar üst katmanda varlıklarını sürdürürken, tuzluluk oranı farkından dolayı akdeniz kökenli canlılar daha diplerde yaşarlar.
işte marmara'daki bu tuz oranı farkından dolayı, karadeniz'in suyu ile akdeniz(ege)'in suyu birbirlerinden etkileşseler de birbirlerine karışmadan iki katman halinde yer alırlar.
birbiri ile etkileşen, ama birbirine karışmayan bu iki su kütlesinin sıcaklık oranları da marmara denizinin biyolojik yapısını etkiler.
karadeniz'in suyu üst katmanda olduğu için güneş ile direkt muhataptır ve bu katmanın sıcaklığı yıl içinde değişkenlik gösterir, ayrıca atmosferle temas edebildiği için oksijen yönünden zengindir.
akdeniz'in suyu ise dip katmanda olduğu için yıl içinde sıcaklığı hep sabit kalır ve atmosfer ile temas etmediğinden dolayı oksijen yönünden fakirdir.
ama birbirinden farklı bu iki katmanda yaşayan canlılar onbinlerce yıl boyunca bir düzen, bir ekosistem oluşturmuşlar ve marmara denizinde bir denge sağlamışlardır.
yazının buraya kadar olan kısmını uzun uzadıya anlattım ki, marmara denizi'ndeki ekosistemin nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu bilin istedim.
1989 yılına gelinene kadar marmara denizi'nde bir düzen vardı ve ne müsilaj, ne salya, ne deniz anası istilası, ne de kırmızı-yeşil renkli alg istilaları olmazdı.
1989 yılında marmara denizi hakkın rahmetine kavuştu.
marmara denizi çevresindeki yerleşim yerlerinin -özellikle istanbul- nüfusu hızla arttı. artan nüfus yükü ile kanalizasyon atıkları ve sanayi atıkları arıtılmadan marmara denizinin dibine enjekte edilmeye başlandı.
yukarıda uzun uzun değindiğim marmara denizindeki eşsiz biyolojik ve ekolojik düzen insan eliyle (daha doğrusu siyasetçilerin eliyle) yok edildi.
1989 yılına gelindiğinde bu balık türlerinin çoğu yok olmuştu.
bugün ise neredeyse artık tamamı yok edilmiş durumda.
denizin üzerinde bir tabaka oluşmuş, bu tabakanın altına ölçüm probu sokup araştırma bile yapamıyorsun (görüntüler bursa'dan) https://streamable.com/euda6f
bakın bursa çevre ve şehircilik il müdürlüğünün cimere yazdığı şu resmi yazı, bu müsilaj karşısındaki çaresizliğimizin belgesi gibi; https://galeri.uludagsozluk.com/r/2156050/+
denizin üzerinde oluşan bu müsilaj tabakası öyle yoğun ki ses dalgaları ile denizin derinliğinin ölçülmesine bile müsade etmiyor.
ve yine bu yoğun tabaka, deniz yüzeyindeki balık yumurtalarını, lavraları hapsederek öldürüyor, ayrıca deniz dibinin ışıkla temasını keserek deniz çayırlarını örtüyor ve buradaki canlıların beslenme ve solunumuna mani oluyor. böylece marmara denizinde son derece azalan biyolojik çeşitliliğin adeta sonunu getiriyor. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2156051/+
sen bir denizdeki biyolojik çeşitliliği sonlandırırsan, denizin etrafındaki nüfus artışını kontrol edemeyip, bu denize enjekte ettiğin atıkları arıtmazsan o deniz de ölür ve işte müsilaj dediğin ceset bütün denize hakim olur. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2156052/+
ne bekliyordun ki başka?
şimdi bu müsilaj dediğimiz ceset karşısında çaresiz durumdayız.
buna sebep olan siyasetçiler çıkıp bir de "bu hepimizin suçu" demiyorlar mı, nasıl uyuz oluyorum.
ben siyasetçi değilim ki, ben nasıl suçlu oluyorum bu olayda?
plansız göçe, çevre felaketlerine ben mi sebep oldum da suçlu oluyorum?
ve ne acıdır ki devlet hala bir organizasyon oluşturup bu felakete karşı alınacak tedbirler için bir çalışma başlatmamış durumda...
dur bakalım ne olacak?
her şey allah'tan deyip oluruna mı bırakacaklar?