herkesin anlamasının şart olmadığı film. diğer binlerce film gibi.
evet, amatörce kotarılmış belli tarafları var. şuraya daha çok özenilseymiş daha iyiymiş falan diyebiliyorsun izlerken. ama hikaye ve alt metinleri bakımından gayet zengin filmdi. sonu da çok çarpıcıydı.
konusu da ölüm orucunun veya solculuğun kutsanması değildi. ölüm orucunu olumlamaktan ziyade, korkunçluğunu vurgulamak isteyen bir yapısı vardı filmin.
zaten bir filmi veya eseri incelerken, hatta hayatı yaşarken her şeyin ve herkesin ne kadar sahtekar olabileceğini düşünmeden hareket etmek de hataya zorlar. evrende mutlak haklılık diye bir şey yok aslında. tam da o yüzden her şey izafidir.
hakan boyav’ın ödül almak için illa solcu mu almak lazım diye atarlanmasıyla filmin ne alakası var onu bilmemekle beraber hakan boyav’ı olduğu yere biraz getirebilen yönetmenler ve partnerlerinle büyük çoğunluğu kaba tabirle sağcı değildi en azından.
kazanın doğurduğuna inanmış da öldüğüne mi inanamamış yani? o da bir tuhaf.
sanatta ideoloji falan olmaz. sanat sanatsa herkes bunu kabullenir, olur biter.
hee sanat çevrelerinde bir lobicilik, bir adamcılık var tabi ama onlar sadece solcu falan değil.
devlet tiyatrolarının başında nejat birecik var, solcu mu mesela?
oyun takvimlerime bakın, solu geçtim rus yazarların oyunlarının esamesi kaldı mı?
teşviklere falan girmiyorum bile.
demek istediğim mevzu adamcılıksa o da köksüz aslında. her yerde birilerinin bir şeyi var. dünyanın her yerinde.