sığınak

entry18 galeri
    18.
  1. ciğerimin köşesi en sevdiğim edip cansever şiiri aklıma geldi yine. en sevdiğim demeye de korkarım ama dedim gitti.

    "sığınak

    i

    bizi deniyorlar ilk olarak
    tartışılmaz bir üstünlüğü deniyorlar
    birazını oyuyorlar toprağın
    - neresi?
    - işte burası!
    sığınak.

    hepiniz, ama hepiniz kendi karanlığını
    duygular, duygularımız
    gözyaşı, gözyaşlarımız
    kendiniz için olacak.
    size yalvarırım beni karıştırmayın
    ben sadece bir sığınakçı
    alt yapan toprağın altını
    herkes kendi çaresine bakacak
    üstelik hadi durmayın
    çünkü kurtulmak gibi
    silkinip çıkmak gibi gün ışığına
    çok belli umutlarımız olacak
    ben sadece bir sığınakçı
    ben sakallı kırmızı diye düşünün
    bir meyhanede boynu bükük diye düşünün
    bir canavar gibi düşünün isterseniz
    herkes kendi düşündüğüyle kalacak.

    ıı

    kızmayın ben sığınakçı
    oldu olacak
    bir çift tavla zarıyım aydınlıkta
    nasıl atarsanız atın öyleyim
    ne gelirsem geleyim
    budur en uygun olanı dünyaya
    yani size karşılık sizi
    savunan bir bakıma
    hiç değil iki kişi arasında
    bir gidip gelme olanağı
    bir bağ
    bir akşamı getiren bir sabahı
    sonra da biliyorsunuz
    biliyorsunuz sonra da
    ödevim
    hepsi bir çarktan çıkmış gibi
    umutla donatmak sizi.

    ııı

    ona bakıyorlar şimdi
    durmadan ona
    bize yaşamasını geçirdi
    kendi yaşamasını
    öyle güzel ki
    ne?
    dünya
    konuşulmadan önce
    tanrı korusun anlamadı biri
    gümüş işlemeli
    bir haç çıkardı göğüs cebinden
    karamsarlık haçı
    elma kokulu bir eve girdi
    gökyüzü kemanlarını çalıyordu bu ara
    bir geyik heykeli
    yan yana semaverle
    odayla insanı olduruyordu
    cızırtılarla
    –bunu hiç unutmayın rica ederim –
    kar yolları kapadı diyordu
    biri de
    artık

    meyvalar kendi çevresinde dönemiyecek
    birinin de çok alıştığı bir şey vardı
    kapı
    sanki bir olmazlığa doğru
    açılıp kapandı.

    ıv

    siz de pek zayıfsınız size bağırmak düşer
    iki tek çivi lazım size
    çıkarıp asın diye papuçlarınızı
    size de biliyorsunuz
    içkiye eğilmiş sarışın
    size de
    en sessiz harfleriyle çağımızın
    sonu gelmiyen bir yalnızlık

    size de size de
    bunu ben biliyorum sadece
    nasıl ki balıkları seviyorsunuz apaçık
    öyle
    nasıl ki okşuyorsunuz ipekli kumaşları apaçık
    öyle
    bir sabun elliyorsunuz kaygan, yumuşak
    belli bir ürperti içinizde.

    sizi de ama sizi de
    çıkarıp giyin diye şapkanızı
    birimiz selamlamalı.

    v
    biri gelmiş avuçlarımı yapıyor biraz
    onun çok uzakta bir evi var
    damlarından serçeler kalkıp
    bahçesinde kadınlar olup bir evi
    söyleyin, diyarbakır'da her şey o kadar beyaz
    hem nasıl, çarşıdan alınır gibi beyaz
    sabahları gibi pazar günlerinin
    bana bir şey söyleyin uyur uyumaz
    bir derinlik öyküsü gibi
    beyaz atları gibi karanlık vadilerin
    güneşleri çok, tanrıları az
    sizin çok uzakta bir eviniz var
    bahçesinde kadınlar dolaşıp
    çok serin yataklarında siz olup
    ağaçlar kımıldamaz.



    biri bir gemici kasketi bulur
    bu arada akıldan geçen bir tramvay
    nedense ölümü düşündürür
    bize ne
    elbette bize ne
    çünkü çok başka ölümler de var günümüzde
    güzelin en güzel olduğu yerde
    hızlının en hızlı olduğu yerde
    diyelim bir acılar ülkesinde
    ölüm.
    yok mu ya şaka gibi gelir size
    biraz da değişmek gibi gelir
    sıkılmak çok sıkılmak gibi gelir işte
    oysa akıldan geçen tramvay
    belli bir titreşim bırakır hepinizde.

    hücum öyleyse
    yeniden başlayan şeylere
    hücum!
    daha doğmamış çocuklara
    hücum!
    dallardan önce köklere

    ve hücum!
    yaşamaktaki ölmeye.

    vıı

    herkesin olduğu yerde biz de oluyoruz
    en değerli yüzler halinde
    sonra hep beraber sığınmak
    nereye?
    kendimize.
    bir papaz dinleri götürüyor kiliseye
    bir çocuk kahveye giriyor azıcık
    bir adam karnına vuruyor elleriyle
    işte çok kadınsı bir akşam ortasında
    çok sevimli bir cinayet
    bir sarraftan giriliyordu içeriye
    ölüm olarak.

    ve size yaşamayı gösteriyordu
    çok rutubetli bir odada
    taşların ortasında
    bir yapışkan otu
    pencereye doğru.

    vııı

    olanca kuvvetimle bakıyorum
    her yerde bir şeyler bulunuyor
    dokunma ve renk dağıtma şeyleri.

    bugün pazar kendimi selamlıyorum
    ve sanki kendimi takrarlıyorum durmadan
    işte bir sarmaşığın son yaprağı gibi
    güneşe, öyle birden ki güneşe
    bir erkek, bir dişi olduğum zaman.

    demek ilk olarak kendimi tekrarlıyorum nokta
    kim bilir, belki de ben
    bu türlü düşünmenin ilk karşılığı
    kendi yaşamamda

    ....insan
    ..........sana güveniyorum
    …………………………..saygılarımla"
    2 ...