Tarihimizin ilk cuckoldu. türk edebiyatına "şâir-i âzam" diye geçen "makber" şairi abdülhak hâmid, son senelerini kendisinden 40 küsur yaş küçük olan belçika-fransız melezi eşi lüsyen hanım ile beraber, hayata 1937'de 85 yaşında iken veda edinceye kadar, teşvikiye'deki maçka palas'ta geçirmişti.
şair ile hanımının teşvikiye'de kolkola yaptığı sabah yürüyüşlerini hatırlayan bizim buranın yaşlılarının fısıldaşmalarında, hep "kont" diye birinden de bahsedilirdi.
kont'un kim olduğunu, seneler sonra öğrenebildim. lüsyen hanım'a abdülhak hâmid ile evli olduğu sırada âşık düşen genç ve yakışıklı bir italyan asilzadesiydi. öylesine âşık olmuştu ki, hâmid'e gidip lüsyen hanım'ı boşamasını ve kendisi ile nikâhlanmasına izin vermesini istemiş, utanmazlık her iki tarafı da öylesine hükmü altına almıştı ki hâmid talebi kabul edivermişti.
şairin, tek bir talebi vardı: yeni çiftin gerdek gecesini seyretmek!.. kont ile yavuklusunun da ar damarları çatlamış olacak ki, böyle bir talebi reddetmek akıllarından bile geçmemiş, hemen "oui!" demişlerdi.
anlatılanlara bakılırsa, karşılıklı vaadlere uyulmuş ve her iki taraf da hallerinden gayet memnun olarak bir müddet aynı evde beraber yaşamışlar, sonra lüsyen hanım kont ile beraber italya'ya gitmiş, hattâ hâmid daha sonra yeni evlileri italya'daki evlerinde de ziyaret etmişti.
fakat, lüsyen hanım şairi bir türlü unutamayacak, kont sorenzo'yu yedi sene sonra bırakıp istanbul'a, hâmid'in yanına dönecekti.
abdülhak hâmid, hayata 1937'de maçka palas'ta lüsyen hanım'ın kolları arasında veda etti. istanbul o senelerde henüz bu kadar büyümemişti, şimdi şehrin göbeğinde kalan ve üzerinde zincirlikuyu mezarlığı'nın bulunduğu arazi, şehrin dışı sayılıyor ve tam o günlerde avrupa modeli bir kabristan haline getirilmesine çalışılıyordu.
zincirlikuyu'nun ilk sâkini, abdülhak hâmid oldu. cenazesi bir nisan günü çok büyük bir törenle kaldırılıp zincirlikuyu'ya defnedildi ve yine o senelerde gayet yeni olan bir modaya uyularak mezarının üzerine çelenkler kondu.
edebiyat tarihimizin belki de en büyük utanmazlığı olan bu hadiseden, geriye o devrin edebiyat âlimi ve şairi tâhirü'l-mevlevî'nin hâmid'in vefatından sonra yazdığı bir dörtlük kaldı:
"cismini bâr-ı diyâset (deyyusluk yükü) ezerek
âkıbet girdi mezâra pezevenk
sığmadı boynuzu lâkin kabire
attılar üstüne bir hayli çelenk"