çökelek kokan diyarlardan gelen ve her daim terk edilmiş ıslak saçlı ergen hülyasını yaşayan yazarlar için üzülmektir bu. ben artık onlar için hiçbir şey yapamayacağımın farkına vardım ve onlara ötenazi hakkı verilmesi için yasal işlemlerin başlamasını istiyorum tez vakitte. bu sefil yaşantıda coriolis kuvveti ile savrulan içi boş korkuluklar olarak yaşamak acı veriyor olmalı.
bazen yazdıklarınızda duygusal bir boşalma, fakir boyacı çocuk havası seziyorum. işte o an gözlerimi kapayıp dar avrupa sokaklarında akordeon çalan kıvırcık saçlı çocukları, mandolin çalan del piero formalı yağız delikanlıları ama en çok da buram buram new orleans kokan gospel müziklerini ve onlara hayat veren şişman fakir zenci çocuk korosunu hatırlıyorum. hiç bir şey; ne rockefeller ne de chrysler binası, ne little italy ne de chinatown , ne sylvia plath'in eşsiz manyaklığı ne de emily dickinson'un yalnızlığı aynı duyguyu verebiliyor bana. yine o eşsiz duyguyu kendi yurdumun eziklerinde bulabiliyorum.
yıllardır saklambaç oynayamadığına üzülen tim burton bağımlısı nevrotik kardeşlerim, "istanbul sana yenilmeyeceğim " adamları, ağlama duvarı bekçileri, sözlüğü zion sananlar, gerçeklerden kaçıp yatağın altına saklananlar ve o yatağa hiç kız atamayanlar...hepiniz için üzülmeye kalksam göz pınarlarım kururdu . bu yüzden elimden gelen tek şey yok saymak. yeterince güçlü olamadığım için üzgünüm fakir dostlarım, üzgünüm...her şey için...