hz. musa ve kavmi, mısır'dan çıktıktan sonra, vaat edilen topraklara yaklaştıklarında geçen bir hadisedir. ''işte karşınızda kutsal şehir, oraya girin'' konuşmasına müteakip...
beyan sultanı hz. musa, çok etkili konuştu. konuşmasını duyan dağlar bile sarsıldı. gel gör ki, hayata tapan israiloğullarından bir çıt bile çıkmadı. savaşmak istemiyorlardı, ölmek istemiyorlardı. onlar için nasıl yaşadıkları önemli değildi, önemli olan yaşamaktı. sayıları çok olmasına rağmen firavuna karşı çıkmamışlardı. zillet içinde bile olsa yaşamak, hayatlarının en temel ilkesiydi. hz. musa'ya şöyle dediler:
- ey musa, orada dev yapılı güçlü insanlar var, onlar şehirden çıkmadıkça biz girmeyiz. biz onlarla savaşmayız.
hz. harun ve beraberindeki birkaç mümin insan öne atılarak şöyle dediler:
- sizin sayınız onlardan daha çok, şehrin düşmesi için kapılardan girmeniz yeter, zafer, önünüzde duruyor, siz yeter ki, allaha itimat edin.
onlar, hz. musa'ya küstahça şöyle dediler:
-ey musa, biz gelmiyoruz, çok istiyorsan, sen ve rabbin gidin savaşın, biz burada oturuyoruz işte, yerimizden kımıldamayız.
hz. musa'nın içini bir hüzün dalgası sardı, allaha karşı mahcuptu, kavmine kızgındı, ellerini açıp şöyle dua etti:
- ya rab, bir ben, bir de kardeşim harun var. allahım, bizimle fasık kavmin arasını ayır.
bunun üzerine allah, israiloğullarının kırk yıl boyunca kudüs'e girmelerini yasakladı, tam kırk yıl, sina çölünde sürgün hayatı yaşayacaklardı, ilâhi ceza buydu, allahın nimetleri, onları yola getirmemişti. acaba cezaları akıllarını başlarına almalarına yetecek miydi?
yol, onları tur dağının eteklerine getirmişti. allah, hz. musa'ya dağa çıkması için emir verdi, kendisine tevratı indirecekti. hz. harun'u çağırıp ona şöyle dedi:
-benim yerime sen geç, aralarında ıslahçı ol ve sakın fesatçıların izinden gitme.
hz. musa dağa yöneldi, vahyin indiği ilk geceyi hatırladı, aynı yerdeydi. musa, tur dağında, tam kırk gün kaldı, orada kendisine tevrat ve on emir verildi, on emirde allah; yalnızca kendisine ibadet edilmesini, yalan yere yemin edilmemesini, ana-babaya saygı gösterilmesini, haksız yere masum insanların öldürülmemesini, zina işlenmemesini, hırsızlık yapılmamasını, yalancı şahitlik edilmemesini ve başkasına ait kadın, eşya veya mallara göz dikilmemesini emrediyordu.
hz. musa, tur dağına tarifi imkânsız güzel duygularla gitmişti. kırk gün boyunca oruç tutmuş, ibadet etmiş, allahla konuşmuştu, her şey o kadar güzeldi ki. fakat dağdan inerken duydukları keyfini bozmuştu. allah, ona, kavminin kendi elleriyle yaptıkları bir puta tapmaya başladıklarını haber vermişti. israiloğulları altına düşkün bir kavimdi. mısır'dan kaçarken, oranın zenginlerinin birçok altınını da yanlarında götürmüşlerdi. fakat harun, bu altının kendilerine ait olmadığını söylemiş, gizli bir yere gömmüştü. israiloğulları arasında, samiri isminde, münafık bir adam vardı. bu adam, altına istediği şekli verebilen, usta bir heykeltıraştı. bu sanatı, mısırdayken öğrenmişti. samiri, musa'nın yerine geçmenin yollarını araştırıyordu. hz. harunu altınları gizlerken görmüş, musa'nın yokluğunu fırsat bilerek onu oradan çıkarmış ve mısırlıların taptığı apis putuna benzeyen bir buzağı yapmıştı, buzağının ortası delikti, rüzgâr estiğinde böğürmeye benzer bir ses çıkarıyordu. samiri buzağıyı yüksekçe bir tepeye yerleştirdikten sonra, israiloğullarını çağırdı ve altın heykeli gösterdi.israiloğulları:
- bu nedir ya samiri? diye sorunca:
- bu hem sizin, hem de musa'nın ilâhıdır, diye cevap verdi.
- iyi de, musa zaten tur dağına rabbiyle görüşmeye gitmedi mi?
- hayır, musa'nın rabbi burada.
bir rüzgâr koptu, altın buzağının deliğinden girince, bir ses yükseldi, bunu duyan israiloğulları derhal secdeye kapandılar, musa'dan kendilerine, tapmaları için bir put yapmasını istememişler miydi?
hz. harun oradaydı,insanların buzağıya taptıklarını görünce derhal öne atıldı ve ''durun'' dedi, bu bir fitne, samiri sizi aldatıyor sizin rabbiniz allahtır, bana itaat edin, dediyse de dinletemedi. büyük çoğunluk altın buzağıya tapmaya başladı. üstelik birçoğu hz. harun'un üzerine yürüyerek onu öldürmek istedi. fitnenin daha fazla büyümemesi için hz. harun, musa'nın dönüşünü beklemeye karar verdi.
kırk gün sonra, hz. musa, elindeki tevratın levhalarıyla, buzağıya tapan insanların karşısına çıktığında, derin bir sessizlik çöktü. büyük peygamber celâllenmişti, hepsinin başı önlerindeydi, hz. musa'nın şu sözleri ölüm sessizliğini yırttı: ''benim ardımdan yaptığınız bu iş, çok çirkin!''
musa'nın heybet ve öfkesi karşısında korkudan titriyorlardı. hz. musa, harun'un yanına gitti. yakasından tutarak sarstı ve şöyle bağırdı, ''onlar hak yoldan dalâlete saptıkları zaman, neden engel olmadın, neden emirlerime uymadın!''
hz. harun:- ey anamın oğlu, beni sakalımdan ve başımdan tutarak çekme, benim bir suçum yok. elimden geleni yaptım, israiloğullarını parçaladın demenden korktum, hem, beni zayıf buldular, öldürmek istediler. kardeşim ne olur, beni düşmanlarımızın karşısında rezil rüsva etme.
hz. musa, kavmine döndü ve onları şöyle azarladı:
-ey kavmim, bana verdiğiniz sözü neden tutmadınız? yoksa başınıza ilâhi gazabın inmesini mi istiyorsunuz? buzağıya tapanlar ilâhi bir azaba çarptırılacaklar, hayatları boyunca zillet içinde yaşayacaklar. herkes hatasını anlamıştı. allahın bunca ihsanından sonra isyan etmek, puta tapmak ne korkunçtu! musa samiri'ye döndü ve:
-defol git buradan! bundan sonraki hayatında senin cezan, gördüğün her insana ''sakın bana dokunma'' demektir, tapınmak için diktiğin ilâhına bak, onu ateşlerde yakıp külünü denize atacağım...
kısa bir süre sonra samiri'nin vücudunu yaralar kapladı. insanlar ondan köşe bucak kaçmaya başladılar. kendisi de halkın arasına giremez oldu. herhangi bir insan ona dokunduğu zaman yaraları korkunç derecede azıyor ve acıyordu, bu yüzden kendisine yaklaşan insanlara korkuyla
''dokunmayın'' diye bağırıyordu. hz. musa, herkesin gözü önünde altın buzağıyı ateşlere atıp eritti, küle çevirdi ve küllerini denize attı. daha sonra halkının karşısına çıkarak her peygamberin dilinden dökülen şu sözcükleri haykırdı:
-sizin rabbiniz allahtır, ondan başka ilâh yoktur ve onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.musa, israiloğullarına, buzağıya tapmakla kendilerine zulmettiklerini söyleyerek, kendi nefislerini öldürmek suretiyle tevbe etmelerini emretti, hz. musa'nın öfkesi dinmişti, tevratın levhalarını alıp israiloğullarına okumaya başladı. fakat israiloğulları bir türlü uslanmak bilmiyorlardı. musa'ya tevratın emirlerini ağır bulduklarını söylediler. hz. musa da onları allaha havale etti.
Hikayeden anladığım kadarıyla, israiloğulları, her zaman, anlamsız işlerin, nafile çabaların kahramanı olmuşlar.