değişmek ve dönüşmek en çok senin için zorken, değişirsin. biri için vazgeçersin her şeyden. odanın renklerini değiştirirsin, giydiğin pantolon bedenini değiştirirsin, telefon numaranı değiştirirsin, sevmekten anladığın şeyleri değiştirirsin. haliyle beklentilerin değişir ve farkında değilsin ama sen de değişirsin.
değişirsin ve ardından “hayatta değişmeyen ne var ki?” der avutmaya çabalarsın kendini. bıraktıklarından bazen pişman, bazense boşvermiş bir şekilde, yanındaki biri için her şeyini değiştirirsin.
gün gelecek ve ondan bir şey değiştirmesini isteyeceksin ve o sana vurdumduymaz bir şekilde saldırarak “ben buyum, işine geliyorsa” diyecek. “anlasana”, “değişemem, dönüşemem”. “ama ben?” dersin ve sik gibi kalırsın. lanet edersin tüm değişenlere, dönüşenlere, bölüşenlere ve pembe olacağını düşlerken, sararmış duvarlarında odanın değişen beklentilerin, umutların, sevmelerin ve sen askılıkta asılı kalırsınız, bir daha hiç kullanılmamak üzere terkedilmiş bir şekilde.
“ben buyum” küstahçadır, kabul. biri için bir fedakarlık yapmamanın en küstahçası. “ben buyum, istesen bile değiştiremezsin” demektir “ya sev ya da siktirgit”tir ben buyum demek. insanı aptal yerine koyan tek kaşı havada bir bakışı vardır üstelik. “kim olduğunu sanıyorsun ki aptal!” der gizli gizli “ne yani? bir gün elele yağmurlu bir sokakta yürüdük diye, sokağın sonunda utangaç bir şekilde öpüştük diye benim odamın renkleri mavi mi olacak?”
kimi insanlar için bir ömür hatırlanacak olan hatıralar, kimileri için nasıl da bir cümle de, sadece birkaç saniye içerisinde tüketilebiliyor değil mi? ama ne yapsın? o da böyle biri işte. ya seveceksin ya terkedileceksin ya da siktirolup gideceksin. ne kadar değişirsen değiş, ne kadar ödün verirsen ver başka yolun yok.