Babam ağır bir ameliyata girmişti. Annem de yanında, refakatçi olarak kalıyordu. O zamanlar üniversite sınavlarına hazırlanıyorum. Üstüne üstlük ortada bir ölüm kalım durumu var. Kimseye bir şey anlatmıyorum. Pek soran da yok açıkçası. Sadece hocalarım. insan böyle durumlarda hatırlanmak, önemsenmek istiyor. Neyse.
Kimse de önemsemedi. Borç para alanlar, yanımda dolaşanlar, dalga geçenler, bağıranlar, koşanlar, susanlar... Standart bir lisede olan olaylar oluyor ve ben sadece o an orada bulunuyor gibiydim. Hayattan, akıştan ve olaylardan bağımsızdım.
Okuldan geldim. Zor bir gündü. Bir elimde test kitabı, diğerinde bir roman, kulağımda teki çalışmayan, diğeri de can çekişen bir kulaklık, gün boyu müzik dinleye dinleye oradan oraya savrulmuştum. Eve girer girmez, çantamı fırlattığım gibi, kitaplarımı alıp ders çalışmaya dershanedeki etüt sınıfına gittim.
insanlar geliyor, giriyor ve çıkıyordu. Bazen birileri beni soruyor, yanıma oturuyor, gündelik dertlerini anlatıyorlardı. Ben de dinliyor, ayıp olmasın diye tepkiler veriyordum.
Sonra bir kız geldi. Yeni edindiğim bir arkadaşım... Böyle havalı bir şey. Senin bir şeyin var, dedi. Şaşırdım. O kadar zamandır ilk defa biri benim nasıl olduğumu merak etmişti. Böyle elimi tutuyor, yüzüme bakıyor falan. Çipil çipil. O an gerçekten beni ciddiye aldığını düşündüm. Ne bileyim. O an inandım.
Sonra bana dışarı çıkmayı teklif etti. Sigara içecekmiş, o arada anlatırsın bana dedi. Hem kimse olmaz. Karanlık. iyi dedim.
Çıktık dışarı. Hava zehir gibi tabii. Nisan ayı gibi ama ne tam bahar gelmiş, ne de kış gitmiş. Kapının orada durdum. Biraz uzaklaştı. Bir sigara yaktı. Sonra diğerini yaktı. Öyle bekledim. Yanıma geldi. Hadi sınıfa çıkalım dedi. Çıktık. Sonra çantasını toplayıp eve gitti. Hiçbir şey söylemedi. Kapıdan çıkarken de lambayı kapattı.
Hiçbir zaman tam olamamış, hep yarım kalmıştım. Tüm duygular ve kişiler birer yanılsamaydı hayatımda. Ya da ben onların hayatında öyleydim. Emin olamadım. Moralim çok bozulmuştu.
Karanlık sınıfta dışarıdan sızan ve duvarda dans eden ışıkları izlerken yalnızlığı düşündüm. Geçmişi. Pilli bebeğin bir şarkısının cızırtılarına taraklı sesimle eşlik ettim. Sonra de kalktım. Sınıfın köşesindeki çöpe kulağımdaki kulaklığı atıp, dershaneden çıktım. Eve kadar uzun bir yol vardı, belki rahatlarım diye şarkı söyleye söyleye eve döndüm.
Hava iyiden iyiye kararmıştı. Soğuktu da. Sonra bir de yağmur başladı. Mutlu oldum. Ağladığım belli olmayacaktı. içimdeki yalnızlıktan mı, yaşadığım üzüntülerden mi, yoksa üzerime yapışan ıslak soğutan mı titrediğimi düşündüm bir ara.
Eve girerken, alnıma yapışan saçlarımı geri attım. Burnumu çekip en güzel gülümsememi taktım yüzüme. Büyük babam, halam falan evdeydi. Ben kendimi kötü hissetmeyeyim diye gelmişler.
Yemeği geç yiyorlardı. iki gündür bir şey yemediği halde tokum dedim. Güleç bir yüzle onlarla çay içtim. Sonra da kendimi yatak odasına kilitleyip sabaha kadar tavanı izledim.
Galiba ben orada kaldım sözlük. Hala o kadar yalnız hissediyorum kendimi. Bir yerlerde çok büyük bir hata yaptım. Belki de hiç doğmamalıydım.