yıllar sonra uyandığında ulu sözlük'te yazdıklarını okurken aklından geçenler o satırları yazan çocuğun saf ve cesur tavrına nazaran daha kirlenmiş olduğundan şu an o ekrana üzülerek bakan yazar. Bu üzüntüsü muhtemelen inandığı, uğrunda savaştığı fikirlerin ulusal sol adı altında bugün kirletilmesi, hatta faşizmi destekler hale gelmesi. Yıllarca kapitalizme karşı savunduğu ülkülerin kapitalizmi yaşam biçimi haline getirmeye çalışan bir statükoya ait kılınmaya çalışılmasıdır onu üzen. O'nu üzen sistemin kendisini yine kendisiyle yenilemesi haline karşı çıkmaya çalışmasıdır. O saflıkla bugün aralarında pek de fark olmayan sistem partilerinin yarattığı ve bugün de süren taraflaşmada ortada da olsa bir tarafa yakın oluşunun ve anlayamadığı kimi insanların acısını taşımaktadır; ancak bildiği bir şey vardır.
Milliyetçilikle vatanseverlik arasındaki o ince çizginin yok edildiği o dönemin çocuklarından biri karanlıkta. bugün ergenekoncu diye anılan insanların da hasan celal güzel kişiliklerin de olduğu safta yer tutmuyor , tutamıyor. Perihan Mağden'i hem seviyor hem de o'na kızıyor. Taraf'ı da okuyor Vatan'ı da; ama yeni çağ gibi gazetelere tahammül edemiyor. Karanlıkta yerini belirlemiş, o iki uyku halinde olmamak için insomniyak olmayı göze alıyor işte.
Ne kitaplarından aldığı gazla iletişim fakültesinde okumaya karar verdiği Emin Çölaşan'ı ne de şirketlerinde çalışmak zorunda olduğu patronları sevebiliyor, gariptir yaranamıyor kimseye.
Hepimiz gibi silik bir yazar işte, cüzdanı ve vicdanı ayrı yönlere savrulan milletin aklı karışık çocuğu.