18 mart

entry93 galeri
    92.
  1. 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günümüz kutlu şehitlerimizin ruhu şad olsun arkadaşlar.

    okumak isteyenlere mehmet akif ersoy'un çanakkale şehitlerine yazdığı şiir:

    Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
    Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

    Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
    Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,
    Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,
    Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.
    Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;
    Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
    Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
    Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te’sîs-i ilâhî o metîn istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer ;
    Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi;
    “O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi.
    Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
    işte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
    Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
    “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
    “Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
    Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

    Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, islâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

    Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
    Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük