Üsküdar vapur iskelesine sırtınızı verip, Bağlarbaşı'na doğru ilerleyip, meşhur Kanaat Lokantası'nı birkaç yüz metre geçince karşınıza bir mezarlık çıkar. Selanikliler Sokağı'nın girişindeki yokuşta başlayan ve yukarılara doğru uzanan bu mezarlık, Bülbülderesi Mezarlığı ismiyle bilinir. içinde, Osmanlı tarihinin en önemli gizemlerinden birinin, Selanik Dönmeleri'nin, yani Sabetaycıların mezarları vardır. Kapısından girdiğinizde önünüze bambaşka bir dünya açılır. Buradaki bütün mezarlar, fotoğraflıdır. içli, hüzünlü, tamamen kendine has bir üslup taşıyan ve sanki susup içlerine attıkları o büyük derdi söylemeye çalışan mezar taşlarıdır hepsi. Bu belki de dünyada başka hiçbir yerde eşi benzeri olmayan mezarlığın tam ortasında Atatürk'ün hocası Şemsi Efendi'nin mezarı karşılar sizi. Ya da torunu Ilgaz Zorlu'nun "Evet Ben Selanikli'yim" kitabında da yazdığı gibi, ‘öteki ismiyle' Şimon Zivi. Merdivenlerden yukarı çakarken iyice şaşırırsınız. Çünkü hiçbiri kıbleye doğru uzanmaz, hiçbirinde rahmet için Fatiha arzulanmaz. Küçük bir mezarlıktır Bülbülderesi. Ama içindeki onlarca çeşmenin hepsinden gürül gürül sular akar. Sahipleri bu mezarlığa çok iyi bakar. Özel güvenlik tutacak, bütün çeşmelerini çalışır halde koruyacak ve tek bir santimetrekaresini bile boşa harcamayacak kadar iyi... Azra Erhat orada yatar. ipekçi Ailesi'nin birçok ferdi... Kapancı Ailesi, Dilber'ler, Mısırlı Ailesi, Atatür Ailesi... Soyadları men ya da man ekiyle biten onlarca mezar taşı sıra sıra, yan yanadır. Muazzam bir geometriyle planlanmıştır. Görende hayranlık uyandırır. Topçumen, Özerman, Yalman, Antmen, Kermen, Darman, Ekemen... Mezarlık, özel bir güvenlik şirketi tarafından, motosikletli ekipler tarafından korunmaktadır.