Bir çöküşün adıdır bu cemiyet. Aynı zamanda darbeci bir zihniyettir.
ittihat ve terakki cemiyeti ve uzantılarının yanlış meclis kararları ve yönetimi ile Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbıstan, Karadağ ve Romanya olmak üzere 1 milyon 592 bin 806 kilometre kare toprak kaybedilmiştir.
Gelin bu darbeci zihniyetin Uzantılarına bir göz atalım bakalım neler yapmışlar geçmişte;
italya’nın ihtilal mantalitesine sahip olan örgütü örnek alarak 1865 yılında “Genç Osmanlılar Cemiyeti” adı altında gizli bir örgüt kurmuşlar ve meşruti rejimi kurmak için darbe yoluna başvurmuşlardı.
ilk olarak da, 1867 yılında Babıaliyi basarak Sadrazam Ali Paşayı indirerek Mahmut Nedim Paşa’yı sadrazamlığa getirmek istemişlerdi. Ancak hükümet bu durumu önceden haber almış ve cemiyetin pek çok üyesi tutuklanmıştı. Kurtulabilenler ise Avrupa’ya kaçmışlardı “sadrazam Fuad Paşa ile geçinmediği için Avrupa’ya gitmiş olan Mustafa Fazıl Paşa’nın ekonomik desteğinde, daha sistemli ve gür sesli bir muhalefeti başlatmışlardı”.Etkin muhalefetlerini bir süre daha devam ettiren cemiyet, Sultan Abdülaziz’in ümit verici konuşmaları ve 1871 yılında Ali Paşa’nın ölümü gibi nedenler ışığında muhalefetlerine ara vermişler ve üyelerin büyük bir bölümü ülkelerine dönmüşlerdi.
Ancak, meşruti bir idarenin kurulmasını ana gaye edinen ve başını Mahmut Nedim Paşa’nın çektiği grup, bu yöndeki faaliyetlerine devam etmişler ve bu uğurda yapılacak her yolu da mübah görmüşlerdi.
Nitekim, ümitlerini kestikleri Sultan Abdülazizi bir darbe ile tahttan indirerek bunu açıkça göstermişlerdi.Sultan Abdülazizi tahttan indiren darbeciler, birkaç gün sonra onu öldürerek intihar süsü vermişler ve işbirliği içinde olduklarını zannettikleri V. Murad’ı tahta çıkarmışlardı. Ne yazık ki, meşrutiyetin ilanı için umut bağladıkları V. Muradın, yaşanan gelişmelerden dolayı ruh sağlığı bozulmuş ve V. Murad, bu halinden dolayı sadece 3 ay tahtta kalabilmişti.
V. Murad’ın da böylece tahttan inmesi üzerine, Veliaht Abdülhamid in önemi bir kat daha artmış ve meşrutiyetçiler istemeyerek de olsa Abdülhamid’e umut bağlamışlardı.
üst üste gelen taht değişiklikleri, devletin içine girdiği ekonomik sıkıntılar gibi karmaşık bir dönemde tahtta geçen II. Abdülhamidi bekleyen pek çok sorun vardı ve bunlardan biri de meşrutiyetin ilanı hadisesiydi.
Mithat Paşa, Abdülhamid ile görüşmüş ve meşrutiyeti ilan etmesi yönünde ısrarcı tehditkâr bir tavır sergilemişti zaten devlet yönetimi başına henüz yeni geçmiş olan padişah bu iç karışıklık ve kaosu önlemek için meşrutiyet ilanını vadetmişti Meşrutiyeti ve Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası Kanuni Esasi Mithat Paşanın tazyikleri ile anayasa çalışmaları başlamış ve 23 Aralık 1876 tarihinde Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Senedi ittifak Kanuni Esasi yüz bir pare top atışıyla ilan edilmişti. Sened-i ittifak yani PADiŞAHIN YETKiLERiNi KISMA SÜRECi ile başlayan sürecin önemli bir ürünü olarak ortaya çıkan Kanun-ı Esasi’nin alelacele ilan edilmişti. Ancak meşrutiyet ilanı Mithat Paşa’nın beklentisini karşılamadı Avrupalı devletlerin umurunda bile olmadı. Meşrutiyetin ilanı, konferansa katılan delegeler üzerinde herhangi bir olumlu tesir uyandırmamasına rağmen, istanbul’da bulunan Gayr-ı Müslim cemaat üyeleri tarafından büyük bir coşku ve bayram havası içinde kutlanmıştı.
Midhat Paşa, Tersane Konferansının Bulgaristan ve Bosna Hersek’te ıslahat yapılması tekliflerini incelemek üzere Babıalide içerisinde 60’ının Hristiyan olan 240 kişilik bir meclis topladı. Bu mecliste yaptığı konuşmada harp aleyhinde oy kullanacakları vatana ihanetle suçlayarak Tersane Konferansı kararlarını reddetti.
Mithat Paşa, işsiz güçsüz takımına ve medrese talebelerine para dağıtarak Abdulhamid Han’ın penceresinin altında harp için gösteri yaptırmaktan bile geri kalmadı. Mithat Paşa ve ekibi padişaha ordunun harp istediği ve ingiltere’nin harpte Osmanlı Devleti’ne yardım edeceğini bile söylediler
Abdulhamid Han bu fikirlerin hiçbirine katılmasada devlet içindeki güce nüfuz edecek güçte henüz değildi ve Tersane Konferansının kararlarının reddini onayladı. Bu durum üzerine istanbul’daki büyük devletlerin büyükelçileri istanbul’u terkettiler.
istanbul’dan büyükelçilerini çekmiş 6 büyük Avrupa Devleti, aralarında Tersane Konferansı Kararlarından daha hafif olan Londra Protokolünü imzaladılar. Londra Protokolü, Hersek Sancağının il, Ortodoks Sırplardan oluşan iki ilçenin de Osmanlı Devleti’ne ait olan Karadağ Prensliğine verilmesini istiyordu. Yani bir başka deyişle Osmanlı’ya ait toprakları gene Osmanlı’da kalmak şartıyla bir başka Osmanlı Prensliğine bağlanmasını istiyordu. Bab-ı Ali bu teklifi de reddetti.
Neticede, Osmanlı Devleti, konferansın kararlarını reddetmiş ve zaten savaş için fırsat kollayan Rusya, bunu bahane ederek Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişti. Böylece, Osmanlı Devleti için büyük bir felaketle sonuçlanan 1877–78 (93 Harbi) Osmanlı-Rus savaşı .... Abdulhamid Han, tahta çıktıktan tam 8 ay sonra kendini 1293 Rumi senesinde gerçekleştiği için “93 Harbi” diye meşhur olan bir savaşın içinde buldu. Savaş sonucu Osmanlı Devleti için çok ağır oldu.
Abdulhamid Han, her ne kadar 31.8.1876 da tahta geldiyse de tam manasıyla iktidar olamadı. Amcası Abdulaziz Han’ı şehid eden, ağabeyi şehzade Murad’ı tahta çıkaran ve sonra indirip Meşrutiyeti ilan etmek için kendisini tahta çıkaran derin yapıyı yok edip kontrol edene kadar bu durum sürdü. Bu sürede de yukarıda zikredilen toprak kayıplar yaşandı.
Edt. Hem Abdülazizi övüp hem onu indiren meşrutiyet isteyen darbecileri övmek akıl kâr işi değildir.
Hem padişahın yönetmesinden rahatsız olup hemde padişah "al yönet" diye yetki verince beceremeyip strateji yapmak yerine osmanlıyı savaşa zorlayıp toprak kaybına sebep olmuşlar.
Yazıyı yarım yamalak okuyup cevabı vermek yerine tam okunmasını tercih ederim.
"Osmanlı’ya ait toprakları gene Osmanlı’da kalmak şartıyla bir başka Osmanlı Prensliğine bağlanmasını istiyordu. Bab-ı Ali bu teklifi de reddetti" ve savaş bundan sonra başladı.