hz musa

entry127 galeri
    17.
  1. Yaygın inanışa ve Tevrat ile Kuran'a göre Musa "çekmek/çıkarmak" (sudan) anlamına gelmektedir. Bir diğer inanışa göre kiptice "den olma", "oğul" anlamına gelir.

    hz. musa, islamiyet'e göre peygamberdir. Tevrat'ın Allah tarafından Musa'ya indirildiğine; Sina yarımadısında, Eymen vadisinin Tur dağında kavmine "on emir" adı altında Allah'ın şeriatını bildirdiğine inanılır. Museviliğin kutsal kitabı 'Tanah'ın bir bölümünü meydana getiren Tevrat (Tora), Hristiyanlığın kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes'in Eski Ahit kısmında da bulunmaktadır. Bu nedenle Musevilikteki ve Hristiyanlıktaki Musa bahsi ise aynıdır. (buradan sonrası ayrıntı da ayrıntı, hikaye de hikaye... aşağıdaki uzunca bölümü vikipedi'nin farklı maddelerinden derledim. birebir kopyala-yapıştır değil, kendi çapında alınteridir, editlemekten de bir yerlerim çatladı, belrtmeden geçemicem. buyursunlar)

    Mûsevî inancına göre Mûsâ: MÖ.1392 yılında Mısır'da doğdu. Annesi Levi ailesinden Yehoved, babası aynı aileden Keat oğlu Amram'dır. Amram ile Yehoved'in ilk önce Miryam adında bir kızları olur. Bundan dört yıl kadar sonra Mûsâ'nın ağabeyi olan Hârûn (ibrânîce: Aaron) dünyâya gelir. Hârûn'un doğmasından üç yıl sonra Mısır firavunu, Yahudilerin Mısır'da çoğaldıklarını ve güçlendiklerini görünce onları kontrol altına almak için üzerlerine angarya memurları koyar ve onları şehir inşaatlarında çalıştırmaya başlar. Bu şekilde de kontrol altında tutamayacağını anlayınca bu sefer de Mısır'daki ebelere "Bütün yeni doğacak ibrânî erkek çocukları öldürün ama kız çocuklarına dokunmayın" emrini verir. Mısırlı ebeler, bu emri yerine getirmekten korkarlar. Bu sefer de Firavun: "Bütün doğacak olan ibrânî çocuklar Nil nehrine atılacak" emrini verir. Bundan bir yıl kadar sonra Amram'la Yehoved'in bir erkek çocuğu olur. Onu Nil'e atmaya kıyamazlar ve sekiz günlük olunca usûlüne göre sünnet ederler. Üç ay kadar Mûsâ'ya baktıktan sonra daha fazla bakamayacaklarını anlarlar, bir sepet yaparlar bunu ziftle sıvayıp daha o zamanki ismi Mûsâ olmayıp bu isim daha sonra Firavun'un kızı Batya tarafından konulacak olan Mûsâ'yı içine koyarlar ve Nil'e bırakırlar. Mûsâ'nın ablası ve henüz 6-7 yaşlarında olan Miryam (Meryem), sepetin ve kardeşinin âkibetini öğrenebilmek için sepeti tâkip eder. Sepet, Firavun'un sarayının bahçesine doğru süzülür. O sırada Firavun'un kızı Batya sepeti bulur, sünnetli olduğu için çocuğun ibrânî olduğunu hemen anlarsa da bu çocuğa acır ve onu himâye eder. Ancak çocuk, hiçbir süt anneden süt emmemektedir. Bunun üzerine Miryam, Batya'ya ona bir süt anne bulmayı teklif eder ve kendi annesini çağırır. Çocuk, kendi annesinin sütünü içince firavunun kızı Batya, çocuğu kendi annesine emzirmesi için verir. Çocuk iki yaşına geldiğinde annesi Mûsâ'yı firavunun kızına getirir. Firavunun kızı, çocuğa Mûsâ ismini koyar ve onu evlat edinir. Bu târihten sonra çocuk Mûsâ adıyla anılmaya başlanır. Mûsâ'nın anne ve babası tarafından konulmuş gerçek bir ismi olduğu kesindir. Çünkü Yahudi geleneklerine göre sekiz günlükken sünnet olan bir çocuğa mutlaka bir isim takılır. Ancak bu isim bilinmemektedir.

    Mûsâ, Firavun'un sarayında bir Mısır prensi gibi yetiştirilir, iyi bir eğitim alır ve bir takım imtiyazlara sâhip olur. Ancak ailesi ile kaldığı iki yıl içerisinde anne ve babasının verdiği eğitimle halkını, kökeni bilmekte ve kendini bir Mısırlıdan çok ibrânî olarak görmektedir. Firavun, Mûsâ'yı sevmekle berâber çocuktaki bir takım hareketlerden ve ileride tahtına göz dikebileceğinden kuşkulanmaktadır. Danışmanlarının da verdiği tavsiyeyle çocuğu sınamaya karar verirler. Bir kabın içine bir parça som altın ve bir adet kor haline gelmiş kömür koyarak Mûsâ'ya uzatırlar. Böylelikle çocuğun altına olan zaafını kontrol edeceklerdir. Çocuk, önce altının parlaklığına ve câzibesine kapılıp elini altına doğru uzatırsa da daha sonra Cebrâil'in Mûsâ'nın elini tutar kor kömürü alıp ağzına atmasını sağlar. Bu yüzden Mûsâ, hayâtının sonuna kadar bir konuşma problemi yaşayacak, bâzı harfleri düzgün telaffuz edemeyecektir. Bir gün Mûsâ bir ibrânîyle Mısırlı bir Kıptinin kavga ettiğini görür ve onları ayırmak için araya girer ve yanlışlıkla Mısırlıyı öldürür. Bir süre sonra yine kavga eden o ibrânîyle bir başkasının arasını bulmak isteyince o adam: "Seni üzerimize kim hakem tâyin etti? Yoksa o Mısırlıyı öldürdüğün gibi beni de öldürecek misin?" deyince, Mûsâ olayın duyulduğunu ve yayıldığını anlar. Firavun da olayı duyar ve Mûsâ'nın idâmını ister. Mûsâ, bunun üzerine Mısır'dan kaçar ve Midyan (Medyan) şehrine giderek orada bulunan Midyan'ın Peygamberlerinden Yitro (Şuayb)'la tanışır. Yitro, ona iyi davranır ve Mûsâ'yı kızı Tsipora ile evlendirir. Bu evlilikten Mûsâ'nın iki çocuğu olur. Mûsâ, onlara Gerşom (yaşadığı yere ait olmayan) ve Eliezer adlarını verir. Bu sırada Firavun ölmüş, yerine başka bir firavun geçmiştir. Bu firavun da ibrânîlere baskılarını arttırmıştır. Mûsâ ise kardeşlerinin acılarını hissetmektedir. Bir gün Mûsâ dağda gezerken yanan, ancak duman çıkartmayan bir çalılık görür. O anda Tanrı'nın sesini duyar. Tanrı, ona Mısır'da acı çekmekte bulunan Yahudileri Mısır'dan çıkartma görevini verir. Mûsâ önceleri bu görevden kaçınır. Ancak Tanrı'nın emri olduğu için kabul eder. Mûsâ Tanrı'ya küçükken yaşadığı olaydan dolayı konuşma problemi olduğunu, firavunu iknâ etmekte problemler yaşayacağını söyler. Tanrı bunun üzerine ağabeyi Hârûn'un ona yardımcı olacağını, Mûsâ'nın düşündüklerini Hârûn'un ağzından çıkacağını söyler. Tanrı, ayrıca Mûsâ'yı bir takım mûcizelerle donatır. Bunlardan bir tânesi, yere atılınca yılana dönüşen ve tekrar eline aldığında eski hâline dönen Mûsâ'nın Âsâsı'dır. Diğeri ise Mûsâ elini göğsüne sokup çıkarttığında elini kar gibi bembeyaz ışıldatan, tekrar göğsüne sokup çıkarttığında normale döndüren mûcizedir. Mûsâ, kayınpederi Yitro'dan Mısır'a gitmek için izin ister ve Yitro'dan 'Selâmetle git!' yanıtını alınca karısı ve çocuklarını Midyan'da bırakıp Mısır'a doğru yola çıkar...

    Musa ile Harun, birlikte Firavunun karşısına çıkarlar. Musa, Yahudilerin serbest bırakılması konusunda Firavunu ikna etmeye çalışır. Firavun: "Senin Tanrın kim ki onun sözünü dinleyip israil Halkını salayım? Tanrını tanımıyor, israil Halkını da salmıyorum" yanıtını verir. Bunun üzerine Musa, asasını yere atar asa yılana dönüşür. Firavun'un sihirbazları da ellerindeki ipleri yere atarlar, onlar da yılana dönüşür ve Musa'nın yılanı, diğer yılanları yutar. Firavun'un sihirbazları, bunun bir sihir olmadığını, mucize olduğunu söylerlerse de Firavun ikna olmaz. Yahudiler üzerindeki yükü daha da arttırıp Yahudiler ile Musa'nın arasını açma yoluna gider. Bunun üzerine Tanrı, Mısır'ın üzerine on bela gönderir. Ancak her seferinde Firavun "Salacağım!" diye söz verip bela ortadan kalkınca vazgeçer. Bu belalar: ''Nil'in bütün sularının kana dönüşmesi, Bütün Mısır'ı kurbağaların basması, Şehri bitlerin basması, Vahşi hayvanların istilası Mısırlılarda baş gösteren salgın hastalıklar, Mısırlılarda çıkan çıbanlar, Dolu yağması ve hayvanların telefi, Çekirge istilası, Her yerin zifîri karanlık olması ve insanların hareket edememesi ve Mısırlıların bütün ilk doğanlarının ölmesi.'' Bu son belada Firavun'un çocuğu da ölünce Firavun, israil Oğullarını salmaya karar verir. Yahudiler, o gece apar topar Mısır'ı terk ederler; öyle ki ekmeklerini bile mayalamaya fırsat bulamazlar. israil Oğulları, Musa'nın rehberliğinde Vaad Edilmiş Topraklar'a girmek üzere yola çıkarlar. Kızıldeniz önlerine geldiklerinde pişman olan Firavun ve orduları arkalarından yetişir. O arada Musa, asasını Kızıldeniz'e vurur. Deniz yarılır ve Yahudiler aradan geçerek karşıya ulaşırlar. Mısır ordusu da peşlerinden gelirken Musa, asasını tekrar vurur ve Kızıl Deniz kapanır. Firavunun ordusu da Kızıldeniz'in sularında boğulur. Bundan sonra Yahudiler, çölde kırk yıl dolaşırlar. Bu süre boyunca Tanrı'nın gökten yağdırdığı Man ile beslenirler. Man, mûcizevi bir yiyecektir. inanışa göre sabahları çiğ gibi yağan Man, toplanıp öğütüldüğünde meydana gelen undan yapılan ekmek, her yiyeceğin tadını almaktadır. Bu arada Mûsâ'nın kayınpederi Yitro, karısı Tsipora ve iki çocuğu Gerşom ve Eliezer, Mûsâ'nın yanına geri dönerler. O güne kadar Mısır'dan çıkan tüm insanlarla bire bir konuşan, onların anlaşmazlıklarına hakemlik eden Mûsâ, kayınpederi Yitro'nun tavsiyesiyle halkını örgütler, onların başına liderler koyar. Böylece sorunların çözülmesini kolaylaştırır...

    Mûsâ, Sînâ dağında Yahudîliğin esâsı olan on Emir'i alır ancak aşağıya inmesi gecikince halkdan bâzıları altın bir buzağı yapıp ona tapmak isterler. Bunun üzerine sinirlenen Mûsâ, on Emir tabletlerini kırar. Halkın pişmanlığı üzerine kısa bir zaman sonra tekrar on Emir tabletlerini Tanrı'dan alır. Altından bir Ahit Sandığı yapılır ve on Emir tabletleri bunun içine yerleştirilir. Ayrıca ibâdet etmek için seyyar bir çadır tapınak yapılır ve Yahudiler, kırk yıl boyunca çadır tapınak olan Mişkan'da ibâdet ederler ve orada kurban keserler. Çölde geçen bu süre içerisinde Tanrıdan yeni emir ve yasaklar gelir. Mûsevilik tam olarak şekillenmeye başlar. Çölde nüfus sayımı yapılır, kabîleler belirlenir ve Vaad Edilmiş Topraklar'da nerelere hangi kabîlenin yerleşecekleri kararlaştırılır.

    Mûsâ, MÖ. 1272 yılında, 120 yaşında Moab ovasında Eriha karşısında bulunan Nebo dağındaki Pisga tepesine çıkar. Oradan Vaad Edilmiş Topraklar'a son bir kez bakar ve ölür. Moab ülkesinde Bet-Peor nehrinde gömülür. Mezarının yeri bugün bilinmemektedir.

    (bkz: The Prince of Egypt)
    9 ...