Coğrafya ve tektonik diye bilim dalları vardır. Bu bilim dalları açıklar zaten bunu yahu..
Basitçe, dünyanın litosfer adını verdiğimiz en dış katmanının hareket edebilen levhalara bölünmüş olduğunu ve bu levhaların kıtasal (mekanik olarak zayıf) ve/veya okyanusal (daha dayanımlı ve yoğun) kısımlardan meydana geldiğini hatırlayalım. Örnek olarak Afrika levhası hem kıtasal hem de okyanusal bölümlerden oluşmuştur. Diğer taraftan Pasifik levhasının tamamı okyanusal litosferden ibarettir. Dünya dinamik bir gezegendir ve bu levhalar bir takım levha sınırlarında doğarken, diğer bazı levha sınırlarında yok olurlar.
Yüzeye çıkan derin ve sıcak taş hamuru ıraksayan levha sınırlarında yeni okyanus litosferinin oluşmasına sebep olur. Başlangıçta sıcak olan bu taze levha uzantısı doğduğu volkanik bölgeden uzaklaştıkça soğur, yoğunlaşır ve çöker. Böylece ortaya upuzun bir dağ sırası çıkar. Yakınsamanın olduğu bir levha sınırında karşılaşan iki litosferden biri okyanusal diğeri kıtasal ise daha yoğun olan okyanusal litosfer, kıtasal litosferin altına dalar ve bu esnada yukarıda kalan kıtasal litosfer ciddi oranda sıkışır. Bu sıkışmanın yol açtığı kıvrımlanma ve faylanma etkisiyle kabuk kalınlaşır ve yükselir. Misal, And dağları bu şekilde meydana gelmiştir. Fakat karşılaşan iki litosfer de kıtasal ise, kıtasal kabuk batmaz ve sıkışma daha şiddetli yaşanır. Sıklıkla bu duruma çarpışma adı da verilir. Alpler ve Himalayalar bu şekilde yükselir.
Bir kere kabuk kalınlaşmaya, ya da geniş alanlar kaplayan bir plato oluşmaya görsün… işte o zaman tüm dünyanın dış yüzeyini dur durak bilmeden yontmaya uğraşan dış süreçler baş gösterir; su, buz, ve rüzgar aşındırmasının güçleriyle… işte dağlar o zaman hislerimize hitap etmeye başlar.
Levha tektoniği ve pangea teorisini de araştırsanız, fena olmaz hani..