Hani bazı Filmlerde, arabaya atılan biri nereye götürüldüğünü bilmesin diye ya bayıltılır ya da gözleri bağlanır. O kişi istenilen yere götürüldüğünde, ayıltılır veya gözleri açılır. Amaçları o kişiden bildiği şeyleri anlatmak istenmesidir. (nedir bu bilip de hatırlamak istemediklerimiz, yahu ölüm var, dünyaya, paraya, mala mülke, tapma, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama) Bu kişi ya gerçekten bir şeyler bilmiyor, hatırlamıyordur.
Ya da bildiklerini itiraf etmemek, hatırlamamak için ölümü dahi göz önüne alır. Çünkü değer verdiği şeyler kendi yaşamını bir hiç uğruna feda edecek kadar gözünü kör etmiştir. Başka bir ihtimal, bu kişi ölmemek için bildiklerini söyler, kendi canı için değerli sandığı, aslında değersiz olan şeyleri feda eder.
Evet, dünya hayatı bazılarımız için hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanan, hırs ve tutku ile bağlandığımız bir yerken, bazılarımız için de her şeyin, her güzelliğin, son bulacağı geçici bir yerden ibarettir.
Batmak üzere olan iki gemi düşünün, biri batmamak için geminin yükünü hafifletmek için okyanusa yük savururken, diğeri ise gemiye fazladan yük takviyesi yapmaktadır. insan da böyledir, öleceğini bile bile hayatı boyunca üzerine kaldıramayacağı yükler alır.
yaşam da böyle bir şey, nerede olduğumuzu ancak gözlerimiz açıldığında, anlayabiliyoruz. Bir nedenle buradayız. Hayatımız bilmediğimiz soruların cevabını aramakla, düşünmekle geçiyor. Vereceğimiz hiçbir cevap bizi ölümden alıkoyamayacak. Ama nasıl, neden öldüğümüz ve ölmeden neyi, neleri feda ettiğimiz belki de, tüm soruların karşılığı olacak.