Bilmek anlamayı, anlama kavramayı içerir o halde doğru düşünmek ve Bilinebilirliği ortaya koymak için ilk olarak kavramlar ve kavramanın kendisi üzerinde düşünmek gerekir. Kavramak bir ilke, durum, nesne veya olayı tüm yönüyle doğru bir biçimde tümüyle zihin o tutturmaktır. O halde şeylere kavrama yoluyla ulaşılabilir ve kavramı açık seçik ve kuşkusuz bir şekilde mantığa getirmek gerekir. her zaman görünenler vardır. bu bir çok düşünür tarafından ele alınmış ve eleştirilmiştir. insan bedeni ve duyguları bir şey olduğundan farklı bir biçimde duyumsayabilir ve zihnini yanıltabilir. Örneğin gece yürüdüğümüzde yerdeki bir taş parçasının gölgesi veya çok kovasının arkasında olan kedinin gölgesini korkunç bir hayvana benzetebilir ve tehlikede olduğumuzu düşünebiliriz bu anlık korku bizde kaçma gereksinimi uyandırır ama bu boş, gerçek olmayan bir korkudur. Sarhoşken algılarımız ve kafamız normalden farklı çalışır yanlış olana yönelmeye daha yatkındır.. Ruh, bilinç, zihin veya içinde bulunduğumuz psikolojik durum, buhran bizde sarhoşluk etkisi yaratıp görünenin farklı algılatabilir ve bir şeyi olduğundan farklı bir şeymiş gibi gösterebilir. O halde görülenler ve duyular aracılığıyla edindiğimiz tüm bilgiler kuşkuya açıktır.kuşkulu olan kavramdan ve anlamdan ayrı olandır çünkü anlam ve kavram bir şeyi tüm nitelik ve içeriği ile bilinen olandır oysa kuşkulu olan bilinemez olandır. Bu bağlamda duygulardan elde edilen bilginin mümkün olduğu ve zihnin Tabula rasa (boş levha) olduğunu savunan empiristlerin (deneyci) doğruyu bulmadaki temel duyusal araçları yanıltıcıdır.
Rasyonalist( akılcı) görüşe göre insan zihni boş bir levha değildir. Önceden, doğumdan önce edindiği bilgiler vardır ve bu bilgiler duyu deneyimi ile hatırlanır ve ortaya çıkar. Platon’un Menon diyaloğunda Sokrates’in okuma yazma bilmeyen bir köleye doğurtma yöntem ile geometri problemi çözdürmesi tamamiyle bu argümanı destekleyen bir durumdur. Bu görüş temeli olmayan bir düşüncedir. Doğruluğu veya yanlışlığı kanıtlanamayacak olandır çünkü Platon iyi idesi gibi doğuştan önce olan bilgi insan zihninin anlama ve kavrama kabiliyetinin dışındadır. Bu yüzden rasyonalist açıkLama Kavranılabilirliğin dışındadır.
Bu bağlamda bilimsel bilgi de doğru ulaşma konusunda emprizm argümanı gibi yanıltıcıdır. Bilim değişir, gelişir dogmatik olsa da zamanla yanlışlanabilirdir. Aristoteles’in fiziğinin yanlışlanması, Aristoteles’in yer merkezi anlayışının yerine Kopernik‘in yeni kozmolojisini doğrulanması , düz dünya teorisi, Newton fiziğini yanlışlayan Einstein’ın genel görelilik ve özel görelilik gibi bilim teorileri bilimin nasıl değişip, bilginin yenilendiğini gösterir. O halde bilimsel bilgi değişken, yenilenen ve birikimsel oluşuyla tümüyle anlam Ve kavramdan ayrıdır. Gerçek olan değişmez olandır. Bir şey değişip, sürekli yenileniyorsa o şeye dair bir bilgi iddiası ortaya koymak akıllıca değildir.
Din veya sezgisel bilgi gibi metafiziksel veya ilahi olan hisler tamamen insanın kendi zihninde kurduğu veya içerisinde bulunduğu toplumun öğreti ve değerlerinin etkisi ile gelişen oluşumlardan kaynaklanan sanrılardır. Sezgi veya ilahi hisler kavranamaz ve Kanıtlanmazdır.
Özetle Bir şeyin bilinebilirliği konusundaki tüm bu görüş ayrılıkların neticesinde Gorgias’ın dediği gibi “ hiçbir şey yoktur, varsa bile insan için kavranılamazdır. Kavranılır olsa da öteki insanlara bildirilemez ve anlatılamaz” bu bağlamda bir şey bilinemez, bir şeyin bilinebilir olması söz konusu değildir.