lübnan dan gelen çağrı

entry12 galeri
    4.
  1. beyni parçalanmış ufacık bebeler adına yapılan bir çağrı... vücutları paramparça olmuş, otobanda ezilmiş kedi ölüsü gibi yamyassı olmuş insanlar adına yapılmış bir çağrı... bir daha belki de hiç koşamayacak olan, vücudu kullanılamayacak dereceye gelmiş masum çocuklar adına yapılan çağrı... gözleri bir daha eskisi gibi parıldamayacak çocuklar adına yapılan çağrı...

    bir dahaki hafta tatile gidecem belki. içkimi yudumlayacağım, geri zekalı bir müzik eşliğinde dans edeceğim. bir yaz aşkı bulacağım. aklımdan bile geçmeyecek bu feryatlar. sadece havayı soluduğumda binlerce feryadın, kan kokusunun ciğerlerime sindiği dünyada bu beni hiç ilgilendirmeyecek, geride kalan milyarlarca insanı ilgilendirmediği gibi. ama orada çocuklar lego oyuncakları gibi parça parça olacak, hiç oynayamayacakları lego oyuncaklarının gerçek bir karakteri olarak, onlar gibi yok olarak. ve ben içkimi yudumlamaya devam edeceğim.

    bir çocuk havadan gelen füzeyi oyuncak sanarak eliyle işaret ederken, paramparça olacak. sonra ben dondurmamı alacağım, magnum, ısırıp yiyeceğim. sevgilisiyle uyuyan bir genç, yıldızlara aşk şarkısı söylerken, yıldızlardan gelen üstü imzalı bombalardan birisini kafasına yiyecek, kanı akacak. benim de belki ekmeği keserken elim azıcak kanayacak, ama bantlayacağım ve geçecek. tam o sırada hamile bir kadın, iki canının birden verecek, kafasından beyni akıtalacak. ve ben yaklaşık bir milyar insanın yaptığı gibi başımı yastığa koyup uyuyacağım.

    bir rüya göreceğim.

    "uçan bir halıya binmişim. uçuyorum özgürüm. uçmak gibisi var mı? ama nedense halım yavaş yavaş ısınmaya başlıyor. anlam veremiyorum. ve sertleşiyor. bakıyorum altıma. az önce halı vardı, şimdi bir füzenin üstündeyim. aşağıya doğru gidiyorum. allah kahretsin. aşağıda çocuklar oyun oynuyor. hayır bir düğmesi vardır bunun, bir yerden durması lazım.... yok mu kahrolası bir düğme, birisi bulsun şunu. şurda var bir tane ama elim yetişmiyor, kilitlendim, dokunamıyorum. ona dokunamıyorum, belki de düğme o. ama vicdanıma da dokunamıyorum ki zaten... en iyisi atlamak, en azından bana zarar gelmesin. yere yaklaşıyor, yere yaklaşıyor, çocuklar bakıyor, gözlerinin parıldadığını buradan görüyorum...

    son anda atladım. delicesine bir gürültü. kulaklarım çınlıyor, sadece bir çınlama sesi... her yer toz duman... üstüme kan sıçramış, kan akıyor ayağımın olduğu çukura. paramparça cesetler, çocuklar... hemen kaçmalıyım buradan... ama hiçbirinin gözleri artık parıldamayacak, az önce parlayan tüm yıldızlar söndü, onlar bir daha eskisi gibi olabilir mi, sönen yıldız bir daha parıldar mı?

    koşuyorum sokaklarda, ayak tabanlarım parçalanmış. tek bir kimse mi olmaz sokaklarda... yok ama. her yerde insan var ama ruh yok. kulaklarım halen çınlıyor. kan da gelmeye başladı kulağımdan. bu cehenemmden çıkmam lazım, uçan halımı bir bulsam, ona bir binsem beni evime götürür aslında ama bulamıyorum. amaçsızca koşuyorum.

    bir ev görüyorum. eve hiç zarar gelmemiş. şaşırıyorum. nasıl olur da ayakta durur bu ev diye. kapısını çalıyorum. kimse açmıyor. daha kuvvetli vuruyorum. kahkaha sesleri geliyor. daha da kuvvetli vuruyorum. kahkaha sesleri bastırıyor yumruklamalarımı. kapıyı açmaya çalışıyorum ama kapı kilitli, açılmıyor. camı kırmak için elime bir taş alıyorum. ama o sırada ev birden hareket edip kaçmaya başlıyor. ben peşinden koşuyorum ama benden hızlı ev. mesafeyi gittikçe açıyor ve kahkahalarla uzaklaşıyor.

    bir çocuk görüyorum. yam yassı olmuş yerde. eli sımsıkı kapalı. merak ediyorum acaba nedir bu kadar özenle elinde sakladığı diye. açmaya çalışıyorum elini, ama sımsıkı kapalı. zorla da olsa açıyorum. erik. azıcık kana bulaşmış. belki de eriği çok seviyordu, başkasının bahçesinden aşırdığı bir eriği yiyecekti, kaçarken düşmüş üstünden tank geçmiş galiba o sırada. çocuklar çok yaramaz. bir çeşme buldum, eriği yıkayıp yedim, açtı karnım."

    öylece uyanacağım. sonra kahvaltımı hazırlayıp, gazetelere göz gezdireceğim. savaş haberlerine bir göz atıp cık cık diyeceğim ve güneşlenmek için evden çıkacağım.
    37 ...