1964 yapımı, hayaller ve bir sorun olan göç üzerine, Ülkemiz profilini de en güzel şekilde çizen nadir filmlerden. Üzerinden 60 sene de geçse hâlâ ibretle izleniyor. Değişen bir şey olmadığını görüyoruz (bkz: coğrafya kaderdir)
Film trenden iniş sahnesi ile başlıyor (bkz: taşı toprağı altın şehir), öyle umutlarla inliyor öyle hayaller kuruluyor ki filmin şu 2 repliği ile sık sık karşılaşıyoruz :
- istanbulun şahı olacaz!
- ne şahı oğlum, gralı olacaz gralı!
Tabii ki hiç bir şeyin öyle kolay olmadığına daha ilk dakikalarda şahit oluyor ve bizler de ağlanacak bu hale gülüyoruz.
Bugünün izleyicisi için yeşilçam klişesi gibi gelse de o yılları yaşamış ailenizden birileri ile izleyince aslında hiç de klişe olmadığını, her sülale yada aile de bunları yaşayanların olduğunu dinliyorsunuz.
Benim babam bile artist olmaya istanbul'a gideceğim dediğinde babasından bir sopa dayak yemiş, olmayınca alamancı olmuş.
Uzun lafın kısası yaşananlar ve repliklerlr fazlasıyla güzel bir film. Cüneyt abi de o yıllarda jensen ackles'a benziyormuş.