Osmanlı siyasi hayatının derinden etkilendiği, dünya tarihinde incelemeye değer ağırlığı bulunan ilk cemiyetlerinden olan ittihat ve Terakki Cemiyeti bir öğrenci hareketi olarak başlamıştır. Örgüt üyelerinin etkilendiği aydın dairesi meşruti anlayışa sahip batılı tarzda Osmanlı kurumlarının ıslahını düşünen kişilerden oluşmaktadır. Osmanlı siyaseti içinde bulunan bad- ı zevatın da dahil olduğu cemiyet, dinamikleri bulunan, örgütlü ve hiyerarşik bir düzene sahiptir. Osmanlı içerisinde şubelere ayrılmış durumdadır. Yönetimde bulunan kişilerin itikadınca zahibolduğu fikriyat örgüt içinde öne çıkmıştır. Bu nedenle şubeler arası hiyerarşi vardır. Teşkilat şeması ve yönetmeliği olan bir cemiyettir.
Osmanlı Devleti içinde 1800’ lerin ikinci yarısından itibaren sultan ile beraber paylaşılmış bir egemenlik anlayışıyla oluşturulmak istenen yönetim fikriyatına adapte olmuş; Kanun- i Esasi ile birlikte serbest seçimlerin yapılması ve ülkenin yönetiminde ve geleceğinde bu seçimle oluşturulan meclisin tekrar söz hakkı edinmesi yolunda kafa birliği yapmış; bu bahiste batı tarzını savunan Osmanlı aydın zümresine; “Jön Türkler” denmiştir. Son dönem Osmanlı siyasal, sosyal hayatını derinden etkileyen etki ve tepkilere neden olmuş bu aydın hareketi, fail düzlemdeki konumunda çeşitlenerek Osmanlı Devleti’ nin kaderini belirleyen ittihat ve Terakki’ yi ortaya koymuştur. Topluluk, farklı ad ve kişilerce belli hedefler gözetilerek 1889-1904 arasında faaliyet göstermiştir.
Fikri mülkiyetinde, dönem şahsiyetlerinin kendilerini, öngörmekte haklı buldukları Osmanlı Devleti’ nin çöküşü, engellenebilir olarak görülmekteydi. Yönetimde oluşan zaafiyet, liyakatsizliğin devlet bürokrasinde artması, halkın otokratik baskı altında bulunduğu zülden yılarak yönetimden ümidini kesmesine yol açmıştı. Aydınların, Meşrutiyet rejimi sattında birleşen düşüncelerinin zeminini hazırladığı ittihat ve Terakki Cemiyeti, II. Abdülhamit’ in sıkı politikalarının neticesi olarak Mekteb- i Tıbbiye- i Askeriye’ de filizlenmeye başladı. “ittihad- ı Osmaniye Cemiyeti” olarak adlandırılan yapı Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı ishak Sukuti, Ohrili ibrahim Etem (Temo), Arapkirli Abdullah Cevdet ve Kafkasyalı Mehmet Reşit tarafından kurulmuştur. Cemiyet birkaç yıl içerisinde ittihat ve Terakki adını almıştır. ibrahim Temo, ittihad- ı Osmani Cemiyeti'ni kuranların lideri konumundaydı. Cemiyetin gizlilik esasları Masonluk' taki gizlilik esaslarına benziyordu. ibrahim Temo, Avrupa’ da farklı yerlerinde bulunmuş ve burada öğrendiği teşkilatlanma tekniklerini uygulama yolunu benimsemiştir.
Mekteb- i Tıbbiye- i Şahane (Askeri Tıbbiye) öğrencilerinin vücuda getirdiği ittihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı içindeki ilk örneği olmasa da bazı ayırıcı noktaları ile diğer cemiyetlerden ayrı bir şekilde tasavvur edilen ancak muhteva edilen konu gereği bir bütün olarak ele alınması gereken bir cemiyetir. Cemiyetin, Osmanlı Devleti’ nin içerisindeki komplike durum karşısında; bir önceki cemiyetleşme örnekleriyle litaretüre giren “hakimiyet, hürriyet, devletin halka karşı sorumluluk ve ödevleri” vb. söylemlerin yaygınlaşması ile ortaya çıkışı tesadüf olarak ilişkilendirilemez. Kanun- i Esasi’ nin manevi kazanımları olarak tanımlanabilecek bu gibi kavramlar, devletin batılı tarzdaki okullarında sıkça dile gelen kavramlardır. Yıldız Sarayı’ nın baskılarına rağmen örgütlenmelerin nasıl oluşabileceği konusundaki en bariz tevil; batılı tarzda eğitim veren okullardaki öğrencilerin, baskılar sebebi ile yurtdışında yaşayan aydın çevre tarafından Fransızca kaleme alınmış eserlerine ulaşabilir durumda olmalarından kaynaklı, görece kazanılmış meşruti değerleri taze tutmalarıdır.
Cemiyetin tabanı Haziran 1889 tarihinde atıldı. ittihad- ı Osmani adı altında Mekteb- i Tıbbiyye- i Şahane’ de kuruldu. Daha sonra bu okul ve diğer Osmanlı eğitim müesseselerine çok sayıda öğrencinin katılımıyla örgütün üye sayısı hızla arttırıldı.
Cemiyet kurucuları en önemlileri Hamamönü (Hatab Kıraathanesi) içtimaı, Midhatpaşa bağı (Onikiler) içtimaı ve Rumelihisarı (Boğaziçi) içtimaı olan çeşitli toplantılarla bir yandan üye sayısını arttırmaya, öte yandan etkin bir örgüt yapısı oluşturmaya gayret gösterdiler. Bu alanda esas olarak Carbonari Cemiyeti ve Rus nihilistlerinin örgütlenme modelleri temel alınıp öğrenciler hücreler biçiminde teşkilatlandılar. Hareketin bu dönemdeki faaliyeti, yurt dışında basılan gizli gazetelerin eski sayılarının öğrenciler arasında okutulmasıydı. Ancak yazarların eserlerinin el yazısıyla çoğaltılarak dağıtılmasının ötesine geçemedi. Yine de fark edilmeleri işten olmamıştı. Nitekim eylül ayında cemiyetin önde gelen dokuz üyesi okuldan uzaklaştırıldı. Sultan II. Abdülhamit’ in üstün ikramları ile affedildiler. Öğrenciler Paris’ te bulunan Ahmed Rıza ile temasa geçerek Nazım Bey yurt dışına kaçırıldı. Katı bir pozitivist olan Ahmed Rıza uzun süren muhaberelerden sonra cemiyetin amaç, örgütlenme ve takip edeceği siyaset konularında kendi görüşlerinin kabul edilmesini istedi. Auguste Comte’ un ünlü kelamıkibarı “ordre et progrès’ nin tercümesi olan “nizam ve terakki’ ye” çevrilmesini isteyen Ahmed Rıza, cemiyet üyelerinin “ittihat” kelimesinin muhafazası yolundaki ısrarları üzerine örgütün yeni isminin “Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti” olmasına karar verdi. 1895 yılında bir nizamname hazırlandı ve ittihad-ı Osmani Cemiyeti tarafından düzenlenen dağınık örgüt şemalarının yerini bu nizamname aldı.
Bu nizamnamede Ahmed Rıza’ nın cemiyete olan etkisi bariz olarak görülmektedir. Taş baskıyla yapılan çoğaltma işlemi el yazısının Ahmed Rıza tarafınca yazıldığını ortaya koyar. Cemiyetin “Esbab-ı Teşekkülü ve Maksadı” bölümündeki fikirlerin onun daha sonra çeşitli yayın organlarında ileri sürdüğü fikirlerle benzerlikler göstermesi onun cemiyet içerisindeki etkinliğinin ne derece çok olduğunun gösteresidir. Vehatta daha sonraki dönemlerde nizamnamede örgüt merkezinin istanbul Şubesi oluğu belirtiliyor olsa da Paris Şubesi Ahmed Rıza’ nın etkinliği ile Paris merkez şube halini almıştı. Örgüt 1 Aralık 1895’te Paris’ te “Meşveret” dergisini ve 7 Aralık’ta “Mechveret supplement français” resmi yayın organı olarak yayına başladı. Aynı dönemde cemiyetin istanbul’ da çok sayıda bürokrat ve subayın katılımı ile faaliyet sahasını genişlettiği ve sultanın devrilmesi için girişimlerini yoğunlaştırdığı izahtan vares gerçekliktir. islam Ansiklopedisi’ nden nakille cemiyetin merkez sayısı Osmanlı sahasında genişlemektedir.
/
“Cemiyet ve Osmanlı arşiv belgeleri 1896 yılı itibariyle örgütün Paris, Cenevre, istanbul ve Kahire merkezlerine ilâveten imparatorluk içinde Ankara, Beyrut, Edirne, Hama, Humus, Şam, Girit, Kastamonu, Limni, Ma‘mûretülazîz, Mersin, Rodos, Selânik, izmir, Trabzon, Trablus (Suriye) ve Trablusgarp şubelerini kurduğunu, hukuken Osmanlı hâkimiyetinde olmakla birlikte fiilen Avusturya ve ingiliz yönetimi altındaki Bosna-Hersek, Kıbrıs, Romanya ve Bulgaristan’da Köstence, Filibe, Lom, Hacıoğlupazarcığı, Rusçuk, Tutrakan, Varna, Vidin ve Yanbolu’da teşkilât oluşturduğunu teyit etmektedir.”
/
Bir diğer önemli gruplaşma yurtdışına kaçan Mizancı Murat etrafında gerçekleşmiştir. Öne Paris’ e oradan da Kahire’ ye giden Murat bey burada “Mizan” adında dergi yayınına başladı. Şubenin kurucusudur, tıpkı diğer şubelerde olduğu gibi burada da üye sayısında hızlı bir artış olmuştu. Reformların yapılabilmesi için Avrupa' nın yardımının istenmesini, anayasanın yeniden yürürlüğe girmesinin yeterli çözüm olmayacağını, parlamento kurumuna gerek olmadığını, elit kişilerden ibaret bir meclis, Meşveret' in yararlı olacağını, halkın eğitilinceye kadar yönetime etkin bir şekilde katılamayacağını savunmuşlardır. Ahmed Rıza ve çevresi ise daha çok askeri yapılanmanın elit bir zümre olarak sivil idareyi yönlendirebilecek güçte oluğunu savunmuştur.
1896 Kasımı ortalarında yapılan olağan üstü cemiyet toplantısı sonunda Heyet-i Teftiş ve icra kuruldu. Bu heyetin yönetimine Murat Bey seçilirken diğer üyeliklerine Çürüksulu Ahmed Bey, Dr. Nâzım, Şerefeddin Mağmumi getirildi. Cemiyetin yayın organlarının kime ait olduğu konusundaki anlaşmazlık neticesinde Mizan dergisinin cemiyet adına ve Mizancı Murat’ın denetimi altında bir yayın heyeti tarafından yayınına ikba etmesine karar verildi. Cemiyetin örgütsel yapısı önemli değişikliklere uğrarken yönetim de Mizancı Murat ile onu destekleyen ihtilalci grubun eline geçti. Henüz Paris’ te Ahmed Rıza’ nın yetkili olduğu sırada darbe planı Paris’ e iletilerek onay alınmak istenmişse de Ahmed Rıza projeye karşı çıkmış, bunun üzerine istanbul merkezi kendisini örgütten ihraç etme kararını almıştı. Ancak bu karar uygulanmadan ve darbe girişimi başlatılmadan yapılan bir ihbar üzerine 1896 yılı Kasım ayı sonunda istanbul teşkilatı ele geçirilerek önde gelen isimleri sürgüne gönderilmişti. Her ne kadar örgüt büyük bir darbe yemiş olsa da yeni yönetimle beraber ümitlenen cemiyet üyeleri faaliyetleri pik noktasına ulaştırmıştır. Örgütün bilinirlik oranının artmaya başladığı ve ülke içinde hissedilir bir popilarite kazandığı dönemdir. Böylece örgüt pek çok tarikat ve aşiretle işbirliği yoluna gitmiş ve yayınlarındaki çeşitlik artmıştır.
KAYNAKÇA
BURAK, Durdu Mehmet. "Osmanlı Devleti' nde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve Etkileri" OTAM, Ankara (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi), no. 14 (2003).
GÖKBAYIR, Satılmış. "Gizli Bir Cemiyetten iktidara: Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908 Seçimleri Siyasi Programı" Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 1, no. 3 (2012): 61-96.
HANiOĞLU, Şükrü. "ittihat ve Terakki Cemiyeti" Türkiye Diyanet Vakfı islâm Ansiklopedisi, Erişim: 09.07.2020 https://islamansiklopedisi.org.tr/ .