Gençliğimde Şişhane’de “Sarı Madam”adında bir kahve vardı.
insanlar oraya gelir oyun oynardı.
Aileler de gelir, çay içer, simit yer, sohbet ederdi.
Çok güzel bir Haliç manzarası vardı.
Şişhane’den Hasköy’e dönen köşedeydi.
Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı.
Tam anlamıyla sosyal bir ortamdı.
Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik.
Bir gün oranın müdavimlerinden Şapat diye orta yaşın biraz üzerinde bir bey geldi.
Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş çay içiyorduk.
Adamın orta halli bir görüntüsü vardı. Ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi.
Arkadaşlar da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri “Hayrola Şapat, bir derdin mi var?” diye sordu.
Şapat, ilk bulduğu sandalyeye çökercesine oturdu.
“Sormayın…”
“Anlat be Şapat”
Adam anlatmaya başladı.
Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk.
“Karım öldüğünde, benim 4 tane dairem vardı. Bankada da param…Karımdan kalan mücevherler de oldukça değerliydi.
“Çocuklar ölümümü beklemesin, ben sağ iken onarın haklarını vereyim” diye düşündüğüm için iki kızımı ve damatlarımı yanıma çağırdım;
“Paramı ve mücevherlerimi sizlere taksim edeyim, sonra sırayla her birinizin evinde birer yıl kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum” dedim.
Onlar kabul etti, ben de dediğimi yaptım.
Her şeyimi onlara verdim.
Baştan her şey yolunda gitti.
Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, sonra da günlere indi.
ikisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evlerinde istememeye başladı.
Anlayacağınız, beni kapıya koyacaklar.
ishak Efendi diye bir adam “Bu mudur senin derdin?” diye sordu.
“Evet” cevabını alınca da “Sen merak etme. Yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim” demiş.
Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik.
Zavallı amcanın durumunu çok merak etmiştik.
Bu iki amca, ertesi gün buluştuğunda ishak efendi cebinden bir anahtar çıkararak Şapat’a uzatmış;
“Bak bu anahtarı, hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan, o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Sonra da “anahtarım kayboldu” ortalığı ayağa kaldır.
Bulduktan sonra da kızın “Bu ne anahtarı Baba?” diye sorduğunda ona şöyle de.
“Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı…Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun?.. Şimdi kimin evinde ölürsem, anahtar ve servetim onun olacak” diyeceksin.
Şapat; ishak Efendi’nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş.
Cenazesinin kaldırılışının hemen akabinde; kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş.
Ancak kasayı açtıklarında, babalarının kendilerine kurnaz bir oyun oynadığını anlamışlar.
Kasada sadece küçük bir not görmüşler;
“Çocuklarımdan hakkım olan ilgiyi, böyle bir kurnazlıkla elde ettiğim için üzgünüm… Dilerim sizin çocuklarınız, babalarına aynı şeyi yapmazlar”