Kafamda şöyle bir senaryo var bu durum ile ilgili :
edit 1 : süleyman demirel,nazlı ılıcak,fetö,yaşar nuri öztürk videosu ilgili satıra eklendi.
edit2+not : seçimlerdeki komplo teorisi gibi gördüğümüz muharrem ince krizinin de aşağıdaki sebeplerle çıktığını düşünüyorum. sürece girmemesi konusunda (ya onun iyiliği adına ya da sürecin doğru işlemesi adına) uyarılmış olabilir o gece.
60'da “Nurcuları aranızda barındırmayan diyen Faruk Güventürk'ten bu yana” geçen süreçte, bu tehdidin geleceğe yönelik gözden kaçması ihtimali ne derin devlet için, ne TSK için ne de mit'in yeminine sadık kişileri için pek olası değildir. 12 Eylül'de dahi bu durumlar bu minvalde ilerlemiştir şahsi görüşümce. Özellikle bu dönemden sonra sürekli kapatma davalarıyla uğraşmaları da yine bu minvaldedir. Bir yandan hem o günün tehditlerine tampon oldu hem de onların gerçek niyetlerini ortaya dökmeleri için gözlemlenme fırsatı oldu. Yani daima takip edilmiştir aslında bu irticia tehditler. Ta ki ilker Başbuğ'un belirttiği “90'lar da ki mit yapılanmasında gidilen değişikliğe kadar. O değişiklikte önce mit'te askeriyeden de bir personel olurmuş. Yani TSK'nın gözü kulağı olurmuş orada.Bu durum kaldırılmış.Sivilleştirilmiş yani özal tarafından.” Süleyman Demirel zamanın'da bir konferans düzenlemiş fetö ile. Ve hakkında muhtemelen örgütlendiği iddiaları çıkmış. Ve konuşmacıları nazlı ılıcak ve yaşar nuri öztürk olan bu konferansta “Süleyman Demirel'e, hoca efendi çok alıngan insanlardır. En ufak sözden alınır vs vs diye anlatırken fetö ağlamalık bir vaziyette başını eğmiş durumdadır. Ve bu noktada ılıcak, sayın süleyman demirel'in buraya gelişini, bu çirkin olayın kapatılması için bir çaba olarak görüyorum diyor. Ve süleyman demirel gülümsüyor,salon alkışlıyor. Videoyu bulunca buraya edit ile eklerim. https://www.youtube.com/watch?v=LgwOPB7UPyI ” Bu sebeple TSK bu tehditin takibinden mahrum kalınca elindeki verilerle hareket ederek 28 şubat zamanı düğmeye basmıştır. Bu 28 şubat önce başta hizbullah ile ilgili videoların yanı sıra,fetönün örgütlenmesine ilişkin videolarda yayınlanmıştır. Ve hakkında dava açılmıştır.Erdoğan'a idam talebiyle dava açılmıştır.Tüm bu davalar sonuçsuz kalmıştır, 28 şubat halkında desteğini alan siyasal islam tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu süreçte de fetö hastalığının tedavisi bahanesiyle abd'ye kaçmıştır. Peki bu durum nasıl artık takip edilecek bir hal almalıydı. Fetö derin devleti haricinde, ülkemizin yeminine sadık derin devleti muhtemelen şöyle bir strateji izledi. Madem kuş yuvadan uçtu. Öyleyse kuşun kardeşlerine yol verelim. Kuş büyüyene dek bilirsiniz hem yavrular arasında sıkça hayat memat kavgaları çıkar. Hem de bu esnada hayatta kalan yavrulara büyüyene dek, anneleri ve babaları yemek bulurlar. Onu hayatta tutarlar, daima irtibat halinde olurlar. En sonunda kuşlar uçarak yuvayı terkederler. Akp kuruldu, erdoğan'ın siyaset yasağı kaldırıldı. Daha sonra başbakan olma yasaklarından kurtuldu. işte bu noktada iki ihtimal var. Ya Erdoğan derin devlet tarafından geleceğe yönelik bilgilendirildi ve seçildi. Ya da Erdoğan'ın haberi olmadan derin devlet onun yükselmesi ve bu ittifakının sonuçlarına varana dek bir gözleme çekildi. Çünkü başka bir ihtimal yok.Kimin fetöcü olup kimin fetö olmadığı sadece olaylar ayyuka çıktıktan sonra anlaşılabilecek hale gelmiştir. Bunu yine ilker Başbuğ'un kendi Genelkurmay başkanlığı yaptığı için verdiği demeçlerde görebilirsiniz “Mit'ten bize sürekli şu kadar x sempazitanı, şu kadar y sempatizanı şu kadar z vs diye raporlar gelirdi.Bir dönem bunlar epeyce azaldı. Artık gelenler komik sayılardı yani. Birkaç girişimde bulunup yetki istedim ama biz ilgileniriz diyerek bu süreci oyaladılar dedi.” Şimdi balyoz ve ergenekon sürecine ilişkin fetönün stratejisinin bu şekilde olması dışında da bir seçenek yok. Çünkü hem kadroların önünü açmak gerekiyor. Hem de fetö genelkurmaya kadrolar ve gücü doruğa ulaşmamışken suikast yapması ve ayyuka çıkmaları da mümkün olmayacağından bu uydurma davalarla kadrodan düşmesine sebep oldular diğer generallerle beraber.Bu zaten herkesin hem fikir olduğu bir dönem. Şimdi erdoğan'ın, fetö değil de bizim esas derin devlet ile olan durumuna bakalım. Türkiye'de çok fazla bir dönem yok bir partinin sürekli iktidarda kaldığı. Cumhuriyet ilk yılları doğal olarak uzun sürdü ve sonrasında zaten orada farkedilen bir siyasal islamın nefretine tampon olarak ilk çok partili deneme iptal edildi. Yine uzun seneler menderes dönemi sonrasında da nasıl bir nefret sahibi oldukları zaten yine mendresçiler tarafından ayyuka çıktı. Bunun gibi hem son tampon hem de son ayyuka çıkacak hükümet dönemi yani akp. Dolayısıyla ben seçimlerdeki oy sonuçlarının bir anlamda değiştirildiğini düşünüyorum. Ki bu sadece bizim derin devletin değil aynı zamanda fetönün de elinde olan bir seçenekti o zamanlar.Belki bu kısımda bu durumu gerçekleştiren fetönün derin devleti farkedilse bile müdahele edilmemiş olabilir. Çünkü esasen bizim derin devletin de onların stratejisiyle hareket edip kamufle olması icap ediyordu sürecin takip edilmesi için. Bu noktada bu durumu bilerek desteklemiş bile olabilirler. Yoksa nasıl takip edeceksiniz bu duruma muhalefet olursanız. Operasyon biterdi yani. Herkesin yine hem fikir olduğu ayrılık süreci nerede başladı ? Dersane olaylarında. Neden burası seçildi ve bir kılıf bulunabilecek en güzel yöntem neydi ? Dersane. Yani tüm dersaneler adı altında fetönün dersanelerine de müdahale edilebilecekti. Bunun anlamı nedir ? Fetö, kendi geleceği için bu adamlarını nereden çıkarıyordu dersaneden. Artık daha fazla kişinin çıkmaması hem geleceğe yönelik bir tampon olacaktı hem de sınav soruları çalınsa dahi artık dersane kılıfı altına saklanamayacaklardı. Çünkü dersaneler hem finans kaynağı hem de geleceğin fetöcülerinin yetişme alanıydı abi evleri ve abla evleriyle birlikte. Yani yuvadaki kuş diğer kardeşini boğazlamaya başladı. Süreç nereye geldi döndü dolaştı 15 temmuza geldi. Zaten oy ay bu tehditin ortaya çıkması muhtemelen görülüyordu.Çünkü yaş toplantısında bunların tespit edilenleri tasfiye edilecekti. Ve karşılık olarak artık kaybedeceği bir şey olmayan fetö, daha doğrusu kaybetmek istemeyen fetö 15 temmuz hamlesini gerçekleştirdi. Ve daha sonrasında öngörülen şekilde başkanlık seçimlerine ve başkanlık sistemine geçildi. Bu bir anlamda bu da mı plan dahilinde çelişkisini yaratabilir. Bana göre evet bu da plan dahilinde. Çünkü Erdoğal salt bir cumhurbaşkanlığını seçmedi. Partili cumhurbaşkanlığını seçti. Partili cumhurbaşkanlığı yalnızca taraflı bir cumhurbaşkanı anlamına gelmez. Aynı zamanda “ben artık Cumhurbaşkanıyım,ak partinin geçmişteki yanlışları beni bağlamaz,ben partide değilim artık” demesinin önüne geçmesini sağlayan bir tedbir olabilir. Yani başkanlık sisteminden önce muhtemelen Erdoğan ile tekrar temasa geçilmiş ve “hizmetini tamamladın,sadakatini ispatladın” ya da “hizmetini tamamladın ama bu süreci sen yarattın ve ak partinin geçmişiyle beraber sende sorumlu olduğun için, partili cumhurbaşkanlığını yürüteceksin.bu süreç böyle devam edecek” diye bir baskı da yapılmış olabilir. Çünkü bunu devam ettirmesi karşılığında, canı bağışlanacak ve esas militanların yakalanmasına hizmet ettiği için de itibar kazanması sağlanacak. Bu sebeple 2002'den bu yana, ya derin devlet adamı olarak devam etti ya da derin devletin başkanlık sistemine kadar ses çıkarmadan izlediği ve yalnızca başkanlık sistemi öncesinde temasa geçtiği bir siyasetçi olabilir Erdoğan. Çünkü bu süreçte bir sol parti olsaydı ya da başka parti bu planın uygulanması ihtimali yoktu. Derin devlet görüşse dahi bu partilerin fetö ile hareket edebilme yeteneği yoktu yani. Erdoğan'ın dün söylediğini yarın öyle bir şey demedim diye kesin bir dille görmezden gelerek hareket ettiği o dönemleri hatırlarsanız. Ayrıca başkanlık sistemi tam anlamıyla da olası bir tehdit ortamında, askeriyenin direkt olarak yönetimi ele alabileceği en temiz sistem her ne kadar başkanlık sistemini sevmesem de. Şartlara uygun bir sistem sadece. Ve ben şunu da son ihtimal olarak düşünüyorum kendimden 1 kere bile akpye oy vermediğim halde sırf bu sebeple, güçlensinler ve her güce kavuşanın hezeyanı gibi bunların hezeyan yaşayacağını düşünen bilinçli topluluklarında bilerek akpye oy vermiş olabileceği ihtimali. Tabi bu bir anlamda örgütlenme gerektirir bu sebeple düşük bir ihtimal. Ama oy kullanmayan 8 milyon kişi ve yanlış oy kullanan 1 milyon kişiyi düşünürseniz, oy vermeyen 8 milyon insan ve yanlış oy kullanan 1 milyon, toplamda 9 milyon insan bu ülkenini kaderini değiştiriyor.