sözlük yazarlarından öyküler

entry125 galeri video1
    17.
  1. Lanet olası sıcak günlerin en sıcağında, bu berbat parkta, yerde biten ya da daha teknik bir terimle yeşeren ayrık otlarına bakıyorum ve bir kez daha içimden lanetler okuyarak sigara içiyorum. Kıçımdaki düşük bel bile denemeyecek kadar düşük belli jeanin normalde diz hizamda bulunması gereken ama diz kapağımı ve ayak bileğimi ortalayarak garip bir yerde konumlanan yırtığına takılıyor gözlerim ardından. Renkten renge girmiş kumaş parçasının bir zamanlar güzel, açık bir mavi olduğuna inanmak zor. Oturduğum boyası dökülmüş eski belediye bankının dibinde, yani tam tepemde koca bir çınar ağacı var. Arada sırada üstüme börtü böcek bir şeyler düşüyor, aldırmıyorum. Gölgesi affettiriyor suçunu. Bir nefes daha alıyorum sigaramdan. Yanarken çıkardığı çıtırtıyı duyuyorum, hoşuma gidiyor. Dumanın dudaklarımdan yavaşça dağılıp gitmesini bekliyorum, nefesimi tutuyorum. Ruhum huzursuz; "her zamanki gibi" diyor içimden bir ses. Hemen yanımdaki sırt çantamın içinde duran, yeşil kapaklı, kalın ciltli defterin varlığı rahatlatıyor biraz içimi. Fermuarın çıkardığı o iç gıcıklayıcı sesin ardından, parmak uçlarım değiyor deftere. Pürüzsüz, kaygan kapağın altındakiler; çukurlarla dolu bir otoyol. Buharlaşıyorum...

    Aklımı yere indirmek istemiyorum.

    Gözkapaklarımı yarıp içeriye giren güneş, önce gri ve yuvarlak çerçeveyi genişletiyor. Ardından nişan aldığı o siyah benekten içeri, beynime akıyor. Gözlerimi kapatıyorum. Zamanın acımasızlığında güneşin çocukları hala gözlerimin önünde seksek oynuyor. Dışarıda rahatsız edici, kirli bir sıcak. Yatağın içinde terden sırılsıklam olmuş bedenim bedensel hazların gölgesinde kıvranıyor.

    Tak. Tak... Tak.

    Orantısız aralıklarla kulağıma değerek rüyamı bölen huzursuz ses; bir baltayla ortadan ikiye ayrılan kütüklerden çıkan sesten başkası değil.

    Dışarıda bir adam var, elinde de balta. Adam güneşten esmerleşmiş ve nasırlı ellerine okkalı bir tükürük daha fırlatıyor. Birbirine sürtünen kalınlaşmış deri, garip bir hışırtı çıkartarak tükürüğü boylu boyunca yayıyor. Üzerindeki eski gömleğin rengi güneşten açılmış; koyulu açıklı, ebru bir tablo gibi gözüküyor sanki. Alnından inen tek damla ter, şakağındaki yara izini sıyırıp kulağının yanından kirli boynuna doğru yol alıyor ve gömleğin yakasında son buluyor. Adam baltanın sapını iyice kavrıyor, sağ elinin işaret parmağı tırnağının hizasından yok oluyor.

    Doğruluyorum kirden sarılaşmış çarşafların içinde. Saçım başım darmadağın ve çıplak ayaklarım o sırada yere değmekte. Birkaç adım ötemde, orada işte. Merdivenin başında simsiyah gözleriyle beni bekliyor. ince kolları ve atkuyruğu saçlarıyla karşımda dikiliyor düşlerimdeki esmer kız. Üzerindeki rengi solmuş mavi elbise hatıralarımdan kalma. Ve kızın dizleri kanamakta. Birkaç adım, birkaç adım daha...

    Tam karşımda parkın içine doğru giden patika bir yol var. Sağımdan solumdan sürekli birileri geçip duruyor. Durmaksızın devinip gidiyor hayat. Ağzımdaki sigaranın bitmiş olduğunu dudağımın kenarından etime yayılan incecik sıcaklıktan anlıyorum. Sol tarafımdaki bankta oturan, gri saçlı, buruş buruş olmuş suratının içinde hala nasıl olup da bu denli bir parlaklığa sahip olduğunu çözemediğim yeşil gözlerini sürekli bana çeviren yaşlı kadınla göz göze gelmemeye çalışarak kısa bir mola veriyorum. Uzun zaman sonra yazdıklarımı tekrar okumak garibime gidiyor. Çözmeye çalışıyorum o anki ruh halimi yıllar sonra, şimdiki zamanla aradaki farkı anlamaya çalışıyorum. Uykularım hala yarım, orantısız sesler hala kulaklarımda. Hayatını boşluğa adamış bir adamın sıktığı palavralardan başka bir şey değil bunlar!

    Alt katın solundaki yeşil duvarda, rengi solmuş kuş resimlerinin ortasında, ufak, siyah bir delik. Delikten akan beyaz tozu, duvara yanaştırılmış komodinin ortasında duran telefonun ahizesinin üstünden üflüyorum. Ağır çekimde uçuşunu izliyorum.

    Tak. Tak... Tak.

    Sesler yaklaşarak geliyor kulağıma. Yürüyorum; arkama doğuyu, önüme batıyı alıyorum. Odada güneşten kalma gölge parçacıkları, kapıdan çıkıyorum.

    Adam evin girişindeki merdivenlerden biraz uzakta. Ayaklarım merdivenlere değiyor, sert ahşap sıcaktan tutuşmak üzere. Son merdiveni de inip toprakla buluşturuyorum adımlarımı. Ufak tefek taşları hissediyorum ayak tabanımda, güneş ahşaba davrandığı kadar merhametli davranmıyor taşlara.

    Bütün gücüyle kaldırıyor kolunu havaya adam. Güneş şimdi baltanın ucunda. Bir anlık karanlık ve balta olanca hızıyla iniyor aşağıya. indiği yere takılıyor gözlerim; esmer kız baltanın hizasında.

    Kafama yan banktaki yaşlı kadın takılıyor nedense. Bakıp bakmamak konusundaki tereddütlerimle beynimi meşgul ederken okuduklarımın yarısının çöpe gittiğini anlıyorum. işin garibi; hikayenin devamının nasıl geleceğini de hatırlamıyorum. Ben yazmamışım sanki! Kafam şimdi de bu hatırlama olayıyla meşgul olmaya başlamadan, bakacaksam bakmalıyım şu kadına.

    Gözlerimi sımsıkı kapatıyorum. Ağzımdan birden bire fırlayan bir çığlık oluyor korkularım. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Nefesim kesiliyor bir müddet sonra. Nefes nefese öksürmeye başlıyorum, adam kızı parçalara ayırıyor. Baltayı her indirişinde bir parçası daha kopuyor. Duyuyorum; yavaşlıyor önce, ardından tamamen kayboluyor rüzgarda.

    Koptuğum yerden geri alıyorum okuduklarımı, yine bir şey anlamıyorum. Aklım hala şu yaşlı kadında. Defteri çantamın üzerine bırakırken gözlerim oraya doğru kayıyor. Boş banktan başka hiçbir şey görmüyorum. Defteri tekrar elime alıyorum, yazıyorum...

    işte yine başlıyoruz.

    Yeryüzündeki hiç kimse senin kadar iğrenç olamaz. Öyle istiyorum ki bir gün bunları yüzüne söylemeyi. Sofrada mesela; sen o çorbadan çok sulu ayrana benzeyen şeyi bütün aceleciliğinle kasenin içine daldırdığın kaşığına alıp, yine aynı acelecilikle ve titreyen ellerinle ağzına götürdüğün anda ,ağzının içinden, dilinden ve buruşuk dudaklarından o melun sesi çıkarmadan hemen önce yani, "sen bir pisliksin" demeyi o kadar çok istiyorum ki. Hemen karşında oturduğum için o ateş saçan yeşil gözlerini bana dikmen çok zor olmayacak. Ama bu sefer atladığın bir şey olacak ki, ben artık sana korkarak bakıyor olmayacağım.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük