ne istiklal caddesi ile bir alakası vardır, ne de tunalı hilmi ile... tamamen nev i şahsına münhasır bir mekandır.
düşün ki bir şehrin can damarı olabilecek kadar merkezi, tüm markalar orada, tüm mağazalar orada. bir ucunda en popülerinden çekirge ve hatta hemen dibinde stadyum, tepesinde koca zafer plaza ve ardından heykel caddesi. ama hemen bir aralık altında naif evler, osmanlı yapısı minik köşkler, rum ve yahudi yapıları, eski ve hiç değişmeyen mahalle araları. sokakta top oynayan çocuklar, akşam vakti evine giden eli fileli teyzeler, fotrlü emekli amcalar. eski dükkanlar sapasağlam süpermarket furyasından etkilenmemiş, o derece sağlam ve gelenekçi.
oradan caddeye dönünce az öncekinden apayrı bir karmaşa. binlerce insan, iş merkezleri, koca koca mağazalar, işine koşturan öğle arası insanları, sinemalar. ama yine tam göbeğinde burç pasajı... ne içindeki sinema değişti onca yıl, ne de pasajı kaplayan kitap kokusunun müsebbibi kitapçıları. alt katında onlarca müzik mağazası. o koca caddenin karmaşasından içeri girildiğinde insanı sarsan sessizlik ve boşluk...
üst tarafından ufacık bir aralıktan kendisine ulaşılan arap şükrü sokağı. hiç değişmeyen, hiç eskimeyen, hiç yaşlanmayan. devamında salaş cafeler, sessizlik, sükunet, hemen önündeki evin ardında o koca caddenin koşuşturması olduğunu unutturan bir aralık. ne cafeleri, ne balıkçıları, ne hamamı değişmiştir onca sene, ne de berber amcası. bakkalları bile yerli yerindedir, 20-30 sene öncesinden farksız.
oraya buraya, ona buna benzemez. benzer diyen taş olur...